Ebelin,

Ebelin Makyaj Süngeri

07:29:00 aylin 6 Comments




Fondöteni fırçayla bir türlü eşit dağıtmıyordum. O yüzden elimle yüzüme sürüyorum (ki yüzüme dokunmaktan hiç hoşlanmıyorum aslında) sonra geçen sene hayatımıza giren ve çoğumuzun fondöten rutinini doğal bir bitirişle sağlayan makyaj süngerleri çıktı . Yaşasın makyaj süngerleri! Her ne kadar henüz bir “beauty blender”ı deneyimleme fırsatım olmasa da, geçen almanya seyahatinden annemin getirdiği ebelin make up ei dan bahsedebilirim size. Çoğu sayfada beauty blender’ın dub’u olarak gösterilen bu makyaj süngerini ben de çok beğendim.



Fiyatı 2.45 € olan bu sünger hakkında yorumlarımı belirtmek istiyorum, resimde gördüğünüz gibi ıslak hali ve kuru hali arasında o kadar büyük fark var ki, ve ben makyaj süngerlerin geniş olanı kullanmayı daha çok sevdiğimden bu özelliğini beğendim ( her ne kadar garip bir şekilde benimkisi tekrardan o kabına sığacak kadar küçülemediyse de ) . Bu sünger suyu çok güzel çekiyor ve haliyle  güzel şişip büyüdüğü için kullanım sonrasında yıkaması da daha kolay oluyor, fazla küçük ve sıkı süngerlerin yıkaması sıkıntı olduğundan hijenik bulmuyorum pek.  Sünger elastik bir yapıya sahip yani sıktırdığımızda hemen kendi şeklini geri alıyor ve bazı diğer süngerlere göre hemen delinmiyor ya da şekli bozulmyor.



Geniş tarafı ile fondötenimizi tampon hareketlerle yüzümüze dağıtıyoruz, diğer taraftaki sivri ucu ile de daha ince yerlerimize kapatıcımızı ya da fondötenimizi uyguluyoruz ( örneğin göz çevresi, burun kenarı gibi) . Uygulaması çok doğal geldi bana, yani biraz daha sıvı fondötenleri azıcık çekiyor olsa da, daha kremsi fondöteni fazlaçekmiyor, yani bazı fırçalardaki gibi gereksiz fazla yere kullanmak zorunda kalmıyorsunuz bence.






Bu süngerde en sevdiğim özelliği gerçekten doğal duruşu, o kadar güzel yedirebiliyorsunuz ki cildinize, hem de fondöten fırçasında arada kalan o fırça izleri kalmıyor. Eğer fondöteninizi fırçayla uygulamayı daha çok seviyorsanız, ve fazla kullandığınızı ya da eşit dağıtamadığınızı düşünüyorsanız da bu süngeri “bitiş uygulaması” için kullanabilir ve yüzünüze uyguladıklarınızı eşit şekilde dağıtabilirsiniz.

Yani bu tatlı pempiş süngeri ben pek bi sevdim, bakalım uzun vadede de menun kalacakmıyım yoksa daha çok hoşuma giden bir şeyler bulurmuyum.
Siz kullandınız mı sizin yorumlarınızı da alayım J

6 yorum:

güzellik,

Mac - Kinda Sexy 'yi sevmeyenlere ( ve sevenlere) Alternatifler

09:59:00 aylin 5 Comments





Merhaba arkadaşlar, son zamanlarda Make-up dünyasının Kinda Sexy Furyasına ben de katılmış bulunmaktayım. Ama benim düşüncelerim pek diğer blogger arkadaşlarımınki gibi değil ne yazık ki. “Kinda Sexy”yi tek sevmeyen ben miyim acaba? Ne benim ne de ablamın dudağında o tatlı nude şeftali tonunda durmadı. Hadi ben esmerim dudak rengim koyu falan, peki ya buğday tenli ablamın ne suçu vardı? Sanki güne giden yaşlı teyzelerin sürdüğü ruj gibi durdu bizde. Ben de kalktım, benimle aynı dertten muzdarip arkadaşlarıma, ve Kinda Sexy tonlarına ruj alıp bulamayanlara güzel bir yazı yazayım dedim .






   
Bugün misafirlerimiz Mac  - Kinda Sexy, Wet & Wild – Bare it All, Golden Rose Velvet matte no 16 , Pastel – 553 nolu Chocolate – Essence XXXL long lasting lipgloss




Öncelikle mac ile başlamak istiyorum. Mac’i hepimiz biliriz, oldukça kalıcı ve güzel bir nemlendirmesi var. Çoğu kişide tam bu yazın renkleri olan şeftali tonlarında duruyor. Sorun sende değil Mac, sorun bende ve benim gibilerde. Bizim dudaklarımızın rengiyle senin rengin örtüşmedi. Kinda Sexy’yi denemeden almamanızı öneririm çünkü çoğu kişide şeftali gibi duruyor olsa da bende pembemsi bir duruşu vardı ve bu yüzden pek sevemedim. Ve başladım arayışlara.







Pastel’in Chocolate’i tamamen tesadüfen aldığım ama aralarında en beğendiğim ruj desem hakkını yememiş olurum. Pastel’in bu rujlarında tester yoktu ben adlığımda ve ben de denemeden attım çantaya. Belki Mac’a göre kalıcılığı bir tık az olabilir ama zaten rujumuzu her zaman tazelediğimiz için bu sıkıntı değildir. Renk olarak oldukça başarılı bulduğum bir ürün ve esmerlere de buğday tenlilere de yakıştığını düşünüyorum.










Golden Rose Velvet Matte no 16. Kiramit altonlu mu desem turuncu alt tonlu mu desem tam emin olamadım, bendeki no 16 kinda sexy’ye göre daha koyu ve biraz ağır kaçıyormuş gibi gözükse de dudakta bu kadar koyu durmuyor. Sürümü kolay, dudakları kurutmayan güzel bir mat serisi çıkarmış golden rose ve severek kullanıyorum. Yine kalıcılığı kötü olmayan bir ruj. Bu ton olmasa da bence makyaj çantasında bulunması gereken bir seri .






Wet & Wild’in Bare it All isimli ruju ise bendekilerden Kinda Sexy’ye ton olarak en çok benzeyen rujdur.  Haliyle de bende çok güzel durmadı. Ama daha açık tenli arkadaşlarım aradıkları o şeftali tonunu bu rujla uygun bir fiyatla bulabilirler. Yinede ben kalıcılığını da nemlendirmesini de pek beğenmedim sanki çizgilere doluyormuş gibi geldi bana ve bunu almaktansa Golden Rose’un Velvet Matte serisinden başka bir ruj almanızı öneiririm.










Essenxe XXXL long lasting lipgloss ise renk olarak çok sevdiğim bir lipgloss. Gerçekten güzel bir mat görünüm veriyor ama her ne kadar long lasting lipgloss dese de, tipik lipglosslar gibi pek te kalıcı değil. Sürekli sürekli tazelerim derseniz alın tabi . Ama bendekinin numarası silinmiş daha sonra öğrenip sizi bilgilendiririm .










Kinda Sexy Furyası benim için buraya kadardı. Hepimiz o kadar özel, o kadar tekiz ki. Allah hepimizi gerçekten bambaşka yaratmış bu yüzden kendimize en iyi yakışanı yine kendimiz bulmalıyız. Ama umarım bu ruj arayışında biraz da olsa size yardımcı olabilmişimdir.



5 yorum:

güzellik

Limon ile güzellik!

08:45:00 aylin 2 Comments


limon sıkıp içmek çok faydalı demiştim daha önce. Peki bu hafta pazardan limonu biraz fazla alıp diğer faydalarından da nasibinizi almaya ne dersiniz? Şimdi size evde limonunuz varsa limonu güzelliğinizin yararına kullanabileceğiniz bir kaç tavsiye vereceğim :)

Biz kapakları ve Kol dirseklerini beyazlatmak : Ah ah çoğumuzun ders çalışmaktan kol dirsekleri karardı sanırım , bir limonun yarısıyla ovalayın ve renginin açıldığını görün . İlk başta bana çok saçma gelen bu uygulama sonradan çok hoşuma gitti.

Limon ile aydınlatıcı nemlendiricinizi kendiniz yapabilirsiniz, bir kaç damla hindistan cevizi suyu’nu birkaç damla limon ile karıştırın ve nemlendirici olarak kullanın . Hindistan cevizi suyu cildimizi nemlendirirken limon aydınlatacaktır. Ama bu uygulamayı akşam yapmanız daha sağlıklı olur özellikle yazım yüzünüze limon sıkıp dışarıya çıkmamanızı tavsiye ediyorum.

Diş Beyazlatır: Karbonat ve limon suyunu karıştırıp temiz bir kulak temizleme çubuğu ile dişlerinize uygulayın. Sonra diş fırçanızla fırçalayın ve zamanla dişlerinizin beyazladığına şahit olun. (Yine de her şeyde uyardığım gibi bu yönteme dair de uyarımda bulunayım, hassas dişleri daha da hassaslaştırabilir.)

Sivilceler için limon suyu: Bir dilim limon kesin ve suyunu yüzünüze uygulayın, Hem sivilce oluşumuna neden olan bakterileri kırar, hem de var olanların daha hızlı bir şekilde sönmesine neden olur.

Ağızın içinde çıkan uçuk, aftlara krem süremiyor olsak da, bir kaç damla limon suyu daha hızlı iyileşmesine yardımcı olacaktır ve yayılmasına engel olacaktır.

Dudak bakımı: soyulan dudaklarınıza uyumadan öne birkaç damla limon suyu sürün ve sabah yıkayın, ölü derilerin daha çabuk atılmasına ve dudaklarınız da güzel olmasına yardımcı olacaktır.

Saç rengini açma: Tabii ki benim gibi koyu kahve saçlara sahip kişilerde çok etkili olmasa da, kumral ve daha açık saç rengine sahip kişilerin , güneşte saçlarının daha hızlı renk açması için saçlarına limon suyu sürüp güneşte dolaşabilirler J Her uygulamada saçlar biraz daha açılacaktır.

Cilt lekeleri: Limon C vitamini ve sitrik açısından oldukça zengindir. Sitrik asit cildin rengini açtığından cilt lekelerinde etkilidir. Çok yavaş bir süreç bu yani bugünden yarına lekelerin yok olmasını beklemeyin . Ama c vitaminin iyi bir antioksidan olduğunu unutmayarak sürmeye devam edebiliriz . Tabi güneşe sürüp çıkmayın sitrik asit cildi biraz soyar ve sonra cilt lekeleriniz artar bu sefer de.

Tırnak Bakımı: Bazen oje asetondu derken tırnaklarımızın çok yıprandığını görüyoruz. Zeytinyağını (ya da başka sevdiğiniz bir yağı) ısıtıp içine azıcık da limon suyu sıktık mı ve parmaklarımızı bu suda beklettik mi oh mis gibi doğal tırnak bakımımızı yapmış oluruz .

Benim bildiğim yöntemler bunlar :) Sizin var mı limonu kullanabileceğimiz tavsiyeler ? Yani Salatada ve limonatada da güzel oluyor tabi ama başka nerelerde kullanabiliriz? Varsa öneriniz merakla bekliyorum :)


2 yorum:

ordanburdan

Bellybuttonchallenge mi?

07:18:00 aylin 6 Comments

Belly Button Challenge mi? O da ne?





Bu uzak doğu ülkelerinin dış görünümlerine çok önem verdiğini artık yavaş yavaş hepimiz anladık, kozmetik, özellikle cilt bakım alanında çok kaliteli ürünler üreten ülkeler arasında kore de var. Dizilerden ve özellikle bb kremlerden aslında o tarafın kendisine çok güzel baktığını anlamıştık. Ama çin’de de bu denli bir dış görünüş furyasının olduğunu bilmiyorduk. Ne mi demek istiyorum? Belly button challenge’i duydunuz mu? Yani göbek deliğine tersten dokunma meydan okuması dır.



Bu İnternet Challenge’ina göre ben 1.60 boy 55 kilo ile fazla kiloluyum!  Aman Allahım insanları sağlıklı olup olmadıklarıyla ilgilenmeden, sadece elini tersten göbek deliğine değip değmediğine bakarak fazla kilolu olduğu damgasını yapıştırıyor. Ve en kötüsü de sadece instagramda 6 binden fazla #bellybuttonchallenge etiketi var. (ki asyanın kendi twitterimsi sosyal medyası weibo’da 260.000 tane etiket varmış!) Henüz türkiyede yaygınlaşmayan bu akla zarar meydan okumanın ( ki umarım yaygınlaşmaz!) daha fazla çığrından çıkmadan bitmesini diliyorum. Neden mi böyle düşünüyorum? Çünkü sanki toplum kafayı yemeye başladı  sosyal medyanın dayattığı standartlara uyum sağlamaya çalışarak. Yok ideal kadın olmak için 90 60 90 olmalısın, yok yakışıklı ve karizmatik bir erkek olmak için omzun bilmem kaç santim genişliğinde olmalı, bir ara acaba altın oran’a göre güzelmiyiz diye gözümüzü kaşımızı ölçecek duruma gelmemişmiydik? Şimdi delinin biri  göbek deliğine tersten dokunursan çok fit birisin diyerek kuyuya taş attı , millet de ne yapacağını şaşırdı mı ne?




“Ulan Aylin böyle böyle diyorsun ama, kendimize bakmayalım mı spor yapmayalım mı zayıf olmayalım mı?” Diye sorabilirsiniz. Ya tabii ki kendimize bakacağız, sağlılı olmak için spor yapacağız sağlıklı besleneceğiz. Ama bir delinini kuyuya attığı bir taş yüzünden daha karakterlerini tam oturtamamış yeni yetişen küçük kızların ellerini göbek deliğine sokabilmek için kendi çaplarında “çubuk kraker -meyve suyu”diyetleriyle daha gencecik yaşlarında vücutlarına zarar vermelerini istemiyorum. Ben 22 yaşındayım, ve bazen sosyal medyanın belirlediği güzellik standarları benim bile aklımı karıştırıyor. “Acaba.. Acaba benim de dudaklarım daha mı dolgun olsa ? “ Artık bunlara dur demeliyiz. Kendimizi sevmeyi teşvik etmeliyiz herkesi. Ya hepimiz çok farklıyız ve bu o kadar güzel bir şey ki!





Eğer ki bu Challenge Türkiyede de patlarsa lütfen topluma yanlış bir anlayışa iten bu zımbırtıya alet olmayın. #healthyisthenewskinny bizim hashtagimiz olsun !
Hem şunu da unutmayalım, tersten olmasa da, elimiz kolumuz olduğu sürece göbek deliğimize dokunabiliyoruz ! Allahı sağlık versin inşallah :).


Kendinize iyi davranın, güzel bakın J
Sevgilerle evinizin atarlı Aylin’i







                                                                                                                                                                                

6 yorum:

ordanburdan

Ramazan ayı ve Ramazan'da beslenme önerileri

08:28:00 aylin 2 Comments



Ramazan geldi çok şükür ki bu yıl da şahit olduk ramazan’ın gelişine. Ramazan ayı çok farklı bir maneviyat çoküyor sanki şehre, belki her şey aynıdır da bizim üzerimizdeki maneviyat böyle hissettiriyordur kim bilir... Belki de oruç bizi bu kadar dinginleştiriyordur. Sadece yemekten içmekten uzak durmak olmadığını biliyoruz orucun. Ruhu da kötülüklerden uzak tutmak, bedeni de ruhu da temizlemek bizim amacımız. Allah’ın rızasını kazanmak o bize emrettiği için yemekten içmekten uzak durmak bizim oruç tutma nedenimiz.

Peki bu ramazan hayatımızda neden bir dönüm noktası olmasın ki? Yeni alışkanlıklar edinmek, namaz kılmaya alışmak, sadece güzel şeyler söylemeye, güzel olanı yapmaya helal yaşamaya özen göstermek için bir başlangıç olabilir.  Hep Yılbaşında bi yeni yıl listemiz oluyor ya, biz de ramazandan beklentilerimiz listesi oluşturalım J

Meslea benim listemin başını inşallah bundan sonra tüm namazlarımı eksiksiz bir şekilde kılmak geliyor, sonra ruh detoksu olarak kabul ettiğim ibadetler, ayrıca güzel düşün güzel konuşma çabalarım. Kimseyi kırmayacağım, tartışmayacağım J Ah unutmamak lazım beden detoksu, en azından bu ay sağlıklı beslenmeye özen gösterirsek vücudumuz bize minnettar olacak. Düşünsenize bütün gün aç kalıyorsunuz sonra vücudunuza verdiğiniz tek şey sağlıksız ağır yiyecekler oluyor. Yok yok bu ay vücuduma bu kötülüğü yapmayacağım.


Peki bu ramazanda nasıl beslenmeli?

Öncelikle sakın vücudunuzu susuz bırakakarak kendinize kötülük yapmayın, bol bol su için gece boyunca ( biliyorum biliyorum şu kısacık zamanda tuvalete gitmekten bir hal olunuyor ama su çok önemli). Sıvı tüketiminde size tavsiye edebileceğim birkaç bol sıvılı yiyecek var :
%96 su içeriği ile salatalık ve karpuz
%95 su içeriği ile Ananas , Marul ve kereviz
%94 ile domates
%92 su ile armut
%90 su ile greyfurt
%89 ile kavun

Ayrıca geçen ramazanda her iftarda Ilık, ballı limonlu su içiyordum ve beni çok sağlıklı bir şekilde ramazanı geçirmeme yardımcı olmuştu, ayrıca da zaten limon suya girdiğinde alkali su etkisi gösteriyor ve vücudumuzu arındırıyor.

Diğer önemsediğim bir nokta ise ceviz, ben her sahurda bir avuç ceviz yerdim geçen sene , sağlıklı beseleneceğiz yağlı yiyeceklerden uzak duracağız tamam ama, vücudumuzun ihtiyaç duyduğu yağlar da var, onları da ceviz, badem ile sağlamaya çalışıyordum.

Sahurda daha uzun süre tok tutması için bol bol protein tüketmeye özen gösterin, ağır olmaması için fırında ya da haşlanmış, en iyisi de mangalda yenen şeyler öneriliyor. Ama kim uğraşacak falan sabah sabah sahurda değil mi? Ben sahurda protein almak için yumurta haşlıyorum ya da maydanozlu,dereotlu,peynirli omlet yapıyorum. Yani yumurta ile çeşit çeşit şeyler deniyorum -hafif olma şartıyla-

Ramazanda beslenme ile ilgili bir şey daha söyleyeceğim, özellikle benim gibi pek et yiyemeyen insanlara tavsiyem hastahanelerde B12’lerini ölçtürmeleri ve eğer düşükse B12 iğnesi vurulmaları, ya da en azından eczaneden B12 hapı alın eczacınıza danışın ve onun tavsiye ettiği şekilde arada atın. Özellikle çalışan kişilerin daha dinç kalmasını sağlayacaktır .

yemeklerinizi zamanlara ayırın, yani ağır ağır yiyin hemen yemek üstüne tatlı üstüne meyve yemeyin. ( Ki özellikle meyveyi hiç bir zaman asla yemeğin üzerine yemeyim vücuda faydadan çok zarar sağlıyor.) Onun yerine gecenizi zamanlara ayırın ve yiyeceklerinizi aralıklarla yemeniz daha sağlıklı olur.

Şu an benim hiç dinç ve berrak bir zihinle yazmadığım aslında çok belli, konuya bir yerden girmiş bir yerlerden çıkmışım , affınıza sığınıyorum artık , şurda iftara iki buçuk saat kalmış ne yapalım artık J

Kendinize iyi davranın gençler.
Sevgilerle Aylin




2 yorum:

alısveris,

Missha'dan aldıklarım

10:50:00 aylin 4 Comments



Geçen gün Missha’nın sayfasında indirim olduğunu görünce, uzun zamandır bende nasıl duracağını merak ettiğim Misha’nın BB kremlerinden almaya karar verdim. 20 ml büyüklüğündekiler 20 TL, ben de gidip büyğü nasıl olacak bilmeden etmeden almim diye ufağını almayı tercih ettim açıkcası. Büyük boyları ise 48 Tl’ye düşmüş.








Missha Perfect Coverage BB Cream: BB kremden ilk ilk izlenimim nasıl? Ben esmer bir kız sayılırım, ama 27 numarasının Tester’ini denediğimde bana çok koyu gelişti, 21’in Testeri ise çok açık. Ben de dedim ki, 23 numarayı alayım ve cildime ilk sürdüğümde ruh gibi oldum. Uf , 20 lira boşa gitti lan diye mesaj attım ablama ( O da çok merak ediyordu da). Sonra evin içinde dolaşırken aynaya tekrar takıldı gözüm ve aslında o kadar da beyaz durmadığımı fark ettim. Dedikleri gibi cilde uyum sağlıyormuş yani. Ama şu korelilerin bayıldığı dewy look ‘u bu bb krem de taşıyor. Koreliler cildlerinin nemlendirilmiş ve parıl parıl olmasına bayılıyor,ondandır ki kore marka ürünlerin çoğu hep yağlı parıltılı bir görüntü bırakıyor. Biz de ise sağlıklı ve mat bir görüntü daha çok seviliyor, zaten çoğumuz yağlı cilde sahip olduğu ve zamanla parıl parıl bir görüntüye kavuştuğumuz için daha da parlamayı gerekli bulmuyoruz değil mi?) Yinede pudrayla sabitleyince çok da parlamadığımı fark ettim. Daha ayrıntılı bir yazıyı denedikça yazacağım size J






Peki Black Ghassoul peel-of Nose Pack’i neden aldım? Küçük boyunu yine denemek için 17 18 liraya aldığım bu maskenin başka markasını kullanmıştım. Adı ne diye sormayın, ablam bulmuş gelmiş üstünde çince mi korece mi ne değişik bir şeyler yazıyor ve gerçekten cildimin üzerindeki ölü derileri soyup götürüyor siyah noktaları da azaltıyor gibime geldi falan yani.  E bu maske ne vaad ediyor? “Fas’tan gelen Siyah Ghassoul’un gizemli etkisi ile gözenekleri mükemmel bir şekilde temizler ve siyah noktalarınızdan kurtulabilirsiniz.” Demiş sonra da Catechu, tarçın özü, Sanguisorba Kökü, Lotus içerikleri ile gözenekleri sıkılaştırmaya yardımcı olurken sebumu önler demiş. Sonra bir de içeriklerinden biri patentli mi neymiş. O değilde, sebumu falan cidden önlese ne iyi olur öyle bir daha üretilmese hiç gözeneklerimiz falan dolmasa değil mi?




Bir de Misha Perfect B.B. Deep Cleansing Oil aldım. İngilizce diyince bi havalı oluyor ama bildiğiniz temizleme yağı. Kargo ücretsiz olsun diye 5 liralık daha alışveriş yapmam gerekiyordu. Önce 15 liralık concealer’lara bakarken birden bire 30 liraya bu zımbırtıyı aldım. O an çok mantıklı gelmişti, şimdi ise 35 Liraya bu temizleme yağını almaya değer miydi? Diye soruyorum kendi kendime. Öğrenci olunca 35 lira da çok geldi gözüme şu an. Yinede vaat ettikleri güzel:
-Mükemmel ince parçacıklar ile ağır makyajı temizler
-Deri problemleri önlemede ve lekelerin giderilmesine yardımcı olur
Çay ağacı yağı ile cilt sorunlarını diğer patentli maddelerle cildinizi temizler ayrıca bakım yapar
Zeytinyağı oksidasyonu önlemek ve cildi temizlemek için polipenol, E vitamini içeri
-Macadamia fındık yağı cildi oksidasyondan korur ve yumuşak pürüzsüz bir cilt oluşmasını sağlar.
-Ayçiçeği yağı oksidasyona karşı cildi korur ve pürüzsüzleştirir.
-Jojoba yağı cildi nemlendirir ve temizler E vitamini ve mineraller içerir.
-Çayır köpük yağı cildi ipeksi yapar ve nemlendirir.
-Üzüm çekirdeği cildi oksidasyondan korur ve mükemmel bir cilt oluşmasını sağlar.
-Çay ağacı yağı deri problemlerini önler ve derideki akne ve sivilceleri yatıştırır.
Yani o aldığım an bunları okumuştum ve çok mantıklı gelmişti. Galiba şu an tekrardan mantıklı geldi yinede işte bu yağ benim akneye meyilli cildime bi şey yapar mı acaba yoksa yapmaz mı ne olacak bakalım bunu da bir gün anlatırım size J



Bu arada arada Missha’dan alışveriş yapınca size 3 tane tester seçme hakkı veriyorlar, iki tanesini de kafalarına göre yolluyorlar size yinede sağolsunlar bunu yapmaları çok tatlı en azından denemiş oluyoruz. Ben de 2 tane Signature real complete bb krem bir tane de super aqua serum istedim. Yanında da Time Revolution ve salyangozlu serumların testeri gelmiş. Bakalım nasılmış  J

Son olarakta bu konuyla ilgilenenlere merak edenlere.Misha Perfect Cover B.B. ve Black Ghassoul peel-of Nose Pack in üzerinde Hayvanlar üzerinde Test edilmemiştir yazıyorken, temizleme yağı için aynısı yazmıyor. Buradan hayvanların üzerinde test ettiklerini anlıyorum ve üzüldüm. Umarım öyle çılgınlar gibi hayvancıklara eziyet etmiyorlardır alırken nedense buna hiç dikkat etmemişim.

Neyse gençler ben çok yazdım sıkldınız mı?
Hadi öpüyorum sizleri,
Sevgilerle, Aylin. ( Sırf blogumun ismi böyle diye her yazının sonuna bunu yazmam gerekiyormuş gibi geldi bi an :D )




4 yorum:

cilt bakımı,

Buz kalıbındaki güzellik

05:22:00 aylin 19 Comments

Merhaba arkadaşlar, bu aralar işlerimden dolayı sürekli bilgisayar başında oturmak zorundayım . Ve oturdukça çay kahve içiyorum. Ben de çay içeceğime arada yeşil çay içeyim dedim. Sonra da gözlerim yorulmaya başlamıştı, ben de soğumuş yeşil çay poşetini gözlerimde gezdirdim ve bunu bir kaç defa yaptıktan sonra göz altlarımın ve cildimin (evet yüzüme de sürdüm) canlandığını fark ettim. Sonra oturdum bunu nasıl genişletebilirm dedim ve voilà yeşil çayı donurdum, sonra da buz kalıbında donduracak bir kaç şey buldum size J Merak ediyormusunuz? Hadi bakalım.







1-      Doğal makyaj bazına ne dersiniz?
Eğer zamanınız varsa buzu kağıt havluya sarın ve yüzünüzde bir süre gezdirin, yüzünüzde kan dolaşımı hızlanacak ve cildiniz ışıl ışıl olcak, ayrıca başka bir yerde okuduğuma göre bu yöntemin gözenekleri küçülttüğü ve makyajın daha kalıcığı olduğu söyleniyor.

2-      Cımbız işi çok acıtıyor ya!
Bildiğiniz suyu buz kalıbına dökün ve dondurun, cımbız kullanmadan önce yüzünüzün cımbız kullanacaığınız yerlere bir kaç dakika buzu gezdirin, bir süre sonra orası uyuşacaktır ve cımbızla alma operasyonunuz daha ağrısız geçecektir .


3-      Gül suyu’nu dondurun!
Gül suyu benim herhalde 2 – 3 yıldır kullandığım favori toniğim ( Isparta’da yaşamak bunu gerektirir). İnternetteki güzellik blogger’ları gözenekleri küçülttüğü konusunda fikir ayrılıkları yaşasa da, ben Evet gözenekleri küçültüyor! Diyenlerdenim. Bu konu ile ilgili tecrübelerimi daha sonra paylaşacağım. Makyajınızı temizledikten sonra dondurulmuş gül suyunu yüzümüze masajla uyguluyoruz, cildiniz sıkılaşır, tazelenir ve yumşar. Normal dondurulmuş suyuya benzese de, aslında o gülsuyu J


4-      Göz çevresi için yeşil çay!
Az önce bahsettiğim, göz altı morluklarına yeşil çay poşeti sürüyordum ya hani, işte o yeşil çayı dondurup biraz gözümün altında gezdiriyorum ( göz altı hassas olduğu için 2 dkyı geçirmiyorum bunu) sonra gerisini de cildime masajla uyguluyorum öyle eriyene kadar. Aman dikkat edin de başınızın altına bir havlu serin Tv izlerken yapacaksanız. Sonra akıyor o leke falan kalıyor anneniz kızabiliyor.

5-       Göz altı şişliği için buz
Eğer göz altınız pufidik pufidik oluyorsa, makyaj yapmadan önce yine buz’u göz altınızda biraz gezdirin şişliğiniz biraz inecektir.

6-      Akne ağrısına buz
İltihaplı akneler çok ağrılı olur, hele ki ilk oluşmaya başladığı zaman. Ben uzun süre akne ile savaş vermiş bir insan olarak sizi anlıyorum ve yeni çıkan sivilcelere buz uygulamak iltihabı biraz köreltir haliyle ağrısını da biraz azaltır.

Bunlar benim en sevdiğim yöntemler, ama maden suyundan sevdiğiniz toniğe kadar, limonlu sudan elmalı sirkeli suya kadar istediğiniz her şeyi dondurup kullanabilirsiniz. Toniiğiniz daha etkili olacak, buzun şok etkisi cildinizin kan dolaşımını hızlandırarak canlandırır. Ayrıca başkaların tecrübelerine göre  kırışıklıları açtığı ve uzun süreli kullanımdan sonra yok ettiği söyleniyor. Tabi henüz o tarz bir deneyimim yok ama bana da mantıklı geldi J
Umarım bu yazım size faydalı olmuştur. Sizin var mı böyle deneyimleriniz?


Xoxo
Sevgilerle Aylin

19 yorum:

kesfet,

#Followme to the wedding of MuradOsman and Yourleo!

08:52:00 aylin 2 Comments

#followmeto the wedding of MuradOsman and Yourleo

Sanırım uzun zamandır gıpta ile takip ettiğim Murad Osman ve Yourleo'yu bilmeyeniniz kalmamıştır. Follow me to projesi ile dünyayı gezerken aynı konseptli resimlerine bakarken ağzım açık kalıyor ve "Allahımmmm ben de istiyorummmmmmm!" diye diye karıştırıyorum instagram hesaplarını. Ama şu güzelliklere baksanıza? Gerçekten çok başarılı, hem çok yaratıcı hem de daha önce yapılmamış bir şey. Haliyle bir kaç tane çakması da çıktı hemen, ama taklitler aslını yaşatır. 

Peki ya bilmeyenlere birkaç resim göstereyim mi? Hadi bakalım hep beraber bakalım :) 

Ve bunun gibi bir çok şehirde bir çok ülkede o kadar güzel mekanları ve anları yakalamış ki fotoğrafçı Murad Osman. Ayrıca sevgilisi ( ya da artık eşi) Natalia Zakharova zaten fiziğiyle olsun yüzüyle olsun zaten çok güzel bir kadın. Yani ne desem acaba? İnstagramda @muradosmann 'ı ve @yourleo'yu takip ederseniz görürsünüz zaten :)

Peki bu insanlar hiç Türkiyeye gelmemiş mi? Tabii ki gelmiş, bunlar da istanbulda'ki çekimden bir kaç resim :)


Şimdi gelelim asıl olaya. Murad Osman ve Ortalama iki yıldır takip ettiği kız evlenmişler! Ya ve evlenirken bile #followmeto resmi çekmeyi ihmal etmemişler :) Zaten anladığım kadarıyla evlilik teklifini bile o şekilde yapmış murad. O ilk resme bakarsanız anlarsınız zaten. Bu insanları ilk keşfettiğimde aklıma takılan ilk soru "acaba sevgililer mi?" . Ve artık sanırım hepimiz cevabını öğrendik. Sevgililermiş ve evlendiler. 

Ya bence bu çok güzel bir fikir, Allahım mutluluklarını daim etsin, ama sevdiğinle ülke ülke gezmek ve her ülkede böyle bir hatıra fotoğrafının olması çok harika bir şey.





Siz ne düşünüyorsunuz? Rüya gibi değil mi? En beğendiğiniz resim hangisi? 





Resimler buradan alıntıdır.

2 yorum:

dostlar,

Kedi kediye benzemez

10:52:00 aylin 0 Comments

Dün gece tuhaf bir rüya gördüm. Oğluşum minnoş'un 3 tane yavrusu olmuştu. Sabah uyanınca anlattım ablama bu rüyamı ve gülerek "minnoş erkek, nasıl yavrusu olsun?" dedi. haklıydı.



Akşam ablam eve dönerken beni aradı ve misafir getiriyorum dedi. Bir de ne göreyim, yavru kedi bulmuş gelmiş. Şu anda kucağımda ufacık bir yavru kedi ile yazıyorum size. O kadar uysal, o kadar tatlı ki. Çok tipsiz ama kendisini sevdirmeyi gerçekten biliyor. Durduk yere ablam eve kedi getirmedi tabii ki. Dershanesinin teras katında otururken çok sesli bir kedi miyavlaması duymuşlar. Bu kadar nede ağlıyor bu kedicik diye aşağı inmiş arkadaşlarıyla.bir de görsün? Arabadan gelen bir miysvlama sesi. Arabadan nasıl gelsin? altında yok üstünde yok kedi medi. Bildiğin motorundan geliyor ses. Neyse ki arabanın sahibi dershane hocalarından biriymiş de korkmadan motora sıkışmış kediyi çıkarmışlar. ama o da ufacıkmış, beklemişler hiç bir yerde anne yok. Ablam da aldı geldi eve belki sahip buluruz diye. veterinere gitti kontrol ettirdi, sonra evde bi güzel zeytinyağlı sabun ile yıkadık. Bizim minnoş ise hayatında kendisinden başka kedi mi gördü. Korktu ürktü ufacık kediden. küçük kedi hemen alıştı başladı mırıldanmaya da, minnoşumuz depresyona girdi, ne mama görüyor gözü ne de en sevdiği ipi.





daha 1 sene oldu minnoşumuzu sahipleneli, ama dün gibi hatırlıyorum yavruluğunu, çok ürkek, her sesten korkan , insanlardan korkan, miyavlayamayan minnacık bir bebek kediciğiydi. Bu kedicik öyle mi ? Yıkadıktan sonra biraz ürktü, sonra başladı mırrlamaya. hemen oyunlar oynadı hemen sınraştı tatlı tatlı. Minnoşum hiç hoşlanmadı tabi bu durumdan, biz de başladık sahip aramaya.

Ama sahip bulasıya kadar minnoşum neler neler yaşadı. Ufak beyaz tüylü bir şey evde dolaşıyor. Gidiyor minnoşumun oyuncak faresiyle oynuyor. Gidiyor minnoşumun tırmıklama tahtasını tırmıklıyor. Gidiyor minnoşumun yattığı yere yatıyor olmaz ki. Hatta bir ara minnoşuma verdiğim salamı minnoşun önünden kaptı kaçtı. Ah ah bunu yapmasaydı belki kediciğim onu biraz daha severdi, ama bence bu salam olayı her şeyi bitirdi.

Küçücük kedideki bu deli cesarete de hayran kaldım. Hiç tanımadığı bir yerde tanımadığı bir kedi ve iki insan var, ama sanki evin kedisi oymuş da, minnoş başka kediymiş gibi davranıyor. Sürekli minnoşu görmezden geliyor ve minnoş da o kadar şaşkın ki onunla oynayıp oynayamayacağını bile bilemedi.

Bunları yazarken yarısını iki saat önce yazmıştım yarısını şimdi yazıyorum, az önce ablam kediyi yeni sahibine verdi ( Evet hemncicik bir sahip bulduk :) ). Minnoşum uyuyordu o sırada, uyandı ve keyifsiz keyifsiz evde dolaşmaya başladı sonra kedinin evde olmadığını fark edince bi canlandı. Hemen sırnaşmaya mırlamaya başladı. Bi ara sanki kucağımda bir kedi varmış gibi davrandım, hemen koştu baktı kedi medi yok mutlulukla mırlamaya devam etti .

neyse burdan bi sonuca bağlayayım. Kediler birbirine benzemiyor hepsinin ayrı karakteri var işte.  Bazısı o küçük beyaz kedicik gibi rahat oluyor hemen her ortama alışıyor, bazısı da minnoşum gibi hem çekingen oluyor hem de haklı olarak sahibini kıskanıyor. Ama gerçektn şu ufak kediyi gördükten sonra ve minnoşun yavruluğu ile kıyaslayınca iyi ki minnoşumuza sahiplennmişiz dedim. Minicik yavru kediden bile korkuyor, sokakta çok zor hayatta kalırdı gibi geliyor bana.

Neyse bakalım benden bu kadar :)

0 yorum:

kültür

Lucia Puenzo – Balık Çocuk – Kitap Yorumu

09:10:00 aylin 0 Comments

Lucia Puenzo – Balık Çocuk – Kitap Yorumu

İki genç kızın aşkını bir köpeğin gözünden anlatan eğlenceli tatlı bir çocuk kitabı sandığım bu kitap aslında anlamak için yoğunlaşıp okunması gereken, ve açıkcası içerisindeki bazı cinselliğe değinen bölümlerinden dolayı, dış görünüşüne aldanıp  çocuklarınıza almamanız gereken bir kitap olduğunu belirtmeliyim. Eğer alışmış olduğumuz sıradan aşk kitaplarını aşıp farklı bir kitap tecrübesi edinmek istiyorsanız okunabilir bir kitap. Ama şunu belirtmem lazım ki bu kitabı okuyacaksanız kendinizi, ön yargılarınızı, hatta bazen kalıplaşmış , toplumumuzun bize aşıladığı bazı kültürel değerleri bir kenara atıp okumalısınız. Çünkü insan kendi dünyasının penceresinden okuduğunda itici gelebilir. Ama eğer bambaşka bir dünyanın, bambaşka bir sosyal sınıf çatışmasını merak ediyorsanız, biraz da kurguya ilgi duyuyorsanız, azıcık da polisiye olsun istiyorsanız. Okumanızı tavsiye edebileceğim bir kitap.
Ama, aması var işte. Sanırım benim tarzım değil. Yani kapağını kapattığımda vay be! Demedim. Sadece şaşırdım ilginç buldum. Değişik, belki de kendimden bir şey bulamadığımdan. Ya da ön yargılı bir insanmıyım ne? Bir de anlayamadığım şeyler vardı, karmaşık da değil dili ama insanı yinede bazen ikinci kez okutturan bir uslup. Belki de masumane “küçük prens” tarzı çocuk kitabı olup yetişkinlere hitap eden tarz  beklentisiyle okuduğumdan tam tad alamadım. Bir de filmi, yani hiç bilmeyen biri filmi izlediğinde pek de bir şey anlamaz bence. Tuhaf, sonu biraz heyecanlı onun dışında çok monoton bir havası vardı okurken de izlerken de.

Yinede dediğim gibi, değişik bir tad arıyorsanız okuyabilirsiniz J
Kitap hakkında (kitabı okumak isteyenler bundan sonrasını okumasın bence spoiler içerir )
Lala üst tabakadan bir ailenin kızıdır, Babası ünlü bir yazar, tanındık bi insan, erkek kardeşi Pep uyuşturucu bağımlısı bir çocuk ve Annesi Sasha da dünyayı dolaşan, ama aslında sevgilisi olan tiki bir kadındır. Guayi ise, Lala’nın ailesinin evinde hizmetciolan Paraguaylı bir kızdır. Alımlı ve erkeklerin dikkatini çeken birisi, zamanla Lala ile yakınlaşıp aşık oluyorlar. Ve Lalanın evindeki pahalı tabloları ve mobilyaları satıp , Guayinin memleketinde göl kenarında bir ev yaptırmak için para biriktiriyorlar. Lala’nın babası, Guayi’ye aileden biriymiş gibi hissettirip ona şarkılar söyletiyor ve güzelleştiğine dair iltifatlar ediyor. Bir gün Lala okuldan döndüğünde bir şeylerin iyi gitmediğini hissediyor ve daha sonra babasının Guayi’ e cinsel istismarlara maaruz bıraktığını fark ediyor. Kafası atıp babasının sütüne ilaç atıyor öldürmek için. Sonra Paraguay’a kaçıyor. Ama o sırada polisler Guayi’yi cinayetle suçlayıp hapse tıkıyorlar. Lala da paraguayda takılıp Guayi ile hayalini kurdukları göl evini yaptırmaya başlıyor derken guayi için memlekete geri dönmesi gerektiğini anlıyor .
Ve birkaç sayfa sonra romanın havası birden değişiyor. Polisiyeyimsi bir tarza bürünüyor. Lala saçını kazıttıktan sonra birdenbire kendinizi bir kurtarma operasyonunda buluyorsunuz. Meğerse hapishaneden birkaç kız çıkarıp fuhuş yaptırıyorlarmış ve sonra bu kızları geri götürüyorlarmış. Bunu öğrenen lala, guayinin de o kızların arasında olduğunu öğrenip ona kurtarma operasyonu düzenlemeye  kalkıyor. Bir kaç silahlı çatışma, köpekler havada uçuşuyor falan. Sonra bunlar kitabın sonunda otobüste yorgun yıpranmış ve yaralı kaçıyor. Araç sınıra yaklaşıyor ve mutlu son.
Hani var ya savaş filmlerinde çılgınlar gibi savaşıyorlar ama sonra savaş bitiyor, güneş doğuyor sağ kalanlar yorgun yıpranmış ve içleri çökmüş bir şekilde bakıyorlar , ama sonra hala umutları var ve her şey bitmiş oluyor. İşte sanırım öyle bir sahneydi.

Gelelim kitabın ismine, paraguayda gölde yaşayan bir çocuğun efsanesinden geliyor... Ama bizim kızlarla ne ilgisi mi var? Onu da siz okuyun J



Not: Ben öyle profesyonel kitap eleştirmeni falan değilim, yani sadece kendi fikrimi paylaşmak istiyorum eğer bu kitabı merak eden varsa diye . Belirtmek istedim sadece. 

0 yorum:

ordanburdan,

Evleniyoruz!

14:25:00 aylin 0 Comments




Havaların ısınmasının en büyük etkisi bir anda düğünlerin çoğalması. Bu eskiden hiç dikkat etmediğim bir olayken, şimdi açıyorum sosyal ağlarından herhangi birini hemen gözüme etkinlik sokuyorlar , mesela  “ x ve y evlenyior!” etkinliğine davet ediliyorum. Vay be “ x “ de mi evleniyor, "iyi de o daha üniversiteden mezun olmadı"? Diye kendi kendime sorarken bi bakıyorum “ z “ de geçen yıl mezun olmuştu dün evlenmiş şimdi balayında. Sonra bir de ne göreyim “w” nun çoktan çocuğu olmuş ikinciye hamileymiş! “Ulan...” diyorum kendi kendime. Eğer bir gün benimle yüz yüze sohbet etme fırsatı bulursanız nasıl bir ses tonuyla dediğimi duyarsınız. Ama sadece “ulan” diyebiliyorum işte Tamamlamıyorum cümlemi,  Çünkü ne ile tamamlayabileceğimi bilemiyorum. Ne güzel evleniyor millet falan ama olan da bana oluyor hani. Memlekete dönmeye 1 ay kaldı, sonra başlayacak  annem beni tanımadığım garip gurup insanların düğünlerine götürmeye. “Anne saçmalama.” Desem de annem o “ benim iki kızım varken düğüne tek başına mı gideceğim?” bakışıyla bakacak bana, ben de karşı koyamayacağım o anne telepatik çekim gücüne ve gideceğim hiç bir zaman klimaları çalışmayan düğün salonlarından birine, oturacağım kibar kibarcık telefonumla oyun oynayacağım kameraman oturan misafirleri çekerken telefonu bırakıp kameranın farkında değilmiş ve düğünden çok zevk alıyormuş gibi gelin ve damada bakacağım.  

Ben böyle oturup etrafa bakınırken telefonumla vakit geçirirken ve yaşlı teyzeler bana bir şey anlatırken anlıyormuş gibi yapıp aslında anlamıyorken, nasıl yaptığını bilmediğim ama her düğünde bulunan bi kadın olan Şenay abla bir anda yanıma ışınlanır, ama nasıl yapıyor, gözümü kapatıp açıyorum bir de bakıyorum şenay karşımda, ve beni zorla oyuna kaldırır, (ama gerçekten zorla !) ben de hayır diyemeyen o garip insanlardan olduğumdan kendimi şenay ve kankalarıyla pistte bulurum. Sonra şenay poposunu kıvırtıp ellerini sallayıp bana “ayhayhayha kız sen kıvırtamıyon mu?” der. Bende “hıı sevmiyom ben.” Derim. Sonra üzerinden zaman geçer ve şenay bu sefer anneme dönerek “ ay bu kız hiç kıvırtamıyor ahahahah.” Der ve kahkaha atar. Ve ben sevimsiz bir surat ifadesiyle ona bakarım, o da “ay kız şaka yapıyom ahahaha.” Der. Ama bu tatlı şakayı her düğünde en az 4 kere yapıyor sanırım. Alıcaksın o postijlerinden tutup duvardan duvara vuracaksın. Düğünlerden soğuttu kadın beni, bir gün kendi düğünüm olursa yanıma gelip “ay kız oynayamıyon mu ahahaha.” Diyecek diye endişeleniyorum.

Yinede şenay gibi zorluklar dışında çok zorluk çekmiyorum çok şükür. Ablam sayesinde kimse beni dürtüp “ sıra sana geliyor” espirileri yapmıyor. Bir de onu çekemezdim yani, gerçi ablam var diye oğlu olan teyzeler beni yok sayıyor. Ablamın mezun benimse hala okuduğumu duyunca hemen popolarını bana dönüp ablama “ benim de oğlum var polis hihihi.” Diyorlar. Ama bu da artık benim sorunum değil

0 yorum:

dostlar,

Kedi beslemeye karar vermeden önce bilmeniz gerekenler

12:22:00 aylin 0 Comments







1-      Asla ortalıkta eşyalarınızı bırakmayın. Kediler  ruj, rimmel, parlatıcı ve bir sürü para harcayarak aldığınız makyaj ürünlerinizle oynama bayılırlar. Eee ne de olsa sahiplerinin zevklerine güvenirler.

   2-Instagrama harika nail-art’larınızla resim koymayı unutun. Bazen oyun oynarken yanlışlıkla cırmaklar, bazen patisi kayar cırmaklar, bazen size sinir oldukları için cırmaklarlar... Ama sonuç olarak cırmaklarlar , ellerinizin farklı farklı bölgelerinde cırmak izlerinin olabileceğini aklınızda tutun. Ne de olsa kediciklerin doğasında var bu. Bazı kişiler bunu önlemek için kedilerin tırnaklarını veterinere çıkarttırıyorlar. Eğer bunu yapıyorsanız sakın kendinize hayvan sever demeyin, kedi köpek falan beslemeyin!

3-      Kedi kedidir, yani isterse van kedisi olsun, isterse sokakta bulduğunuz tekir kedi olsun. Hepsi oynamayı sever, meraklıdır, bazen tembellik yapıp uyur... Yani illa cins kedi sahibi olmak zorunda değilsiniz, barınaklarda da bir sürü tatlı kedicik var. Eğer pet shop’tan alacaksanız da oradaki yavrularını ne şartlarda büyüttüklerine, ne şartlarda hayata geldiklerine bakın. İnsan dışı yöntemlerle kedi-köpek çoğaltan çiftliklerden mi geliyor yoksa gayet uygun düzgün bir işletme mi araştırın. Hayvanları eziyet ederek hayvan severlere ulaştıranlara daha fazla fırsat vermeyin.

4-      Kıyafetlerinizi ortalıkta bırakmayın, özellikle bunlar siyahsa. Büyük bir ihtimalle kediniz üzerine yatar, oynar , tüylerini size hatıra bırakır gider. En iyisi siz bu yapışkanlı tüy alma rulolarından alın, o an yoksa koli bandı da işinizi görür kıyafetinize yapıştırın çekin .

5-      Kediler atlamayı sever, evinizin dolaplarına, masalarınıza, sandayelerinize , yüksek olan neresi varsa her yere atlamaya çalışırlar. Yukarılara kırılacak çok fazla şey koymamaya özen gösterin, çünkü kırılırlar.



6-      Demiştik ya tırmalamayı severler diye. Bazen televizyon izlerken koltuğun arkasında hart hurt tırmalama sesi duyarsınız, bazen gözünüze baka baka halınızın üzerini tırmalararlar, yastıklarınızı, perdelerinizi, yani hep tırmalarlar. Bu onların hem stres atma biçimi hem de duygularını ifade etme biçimidir. En iyisi siz kedinize bir tırmalama tahtası alın, hatta kendiniz de yapabilirsiniz ve kedinizi tırmalama konusunda güzelce eğitin. Ama unutmayın ki kedilerin tırmalamaya ihtiyacı var o yüzden gerçekten ihmal etmeyin tırmalama tahtasını.




7-      Aşıları asla asla ihmal etmeyin, sadece kedinizin sağlığı için değil, sizin sağlığınız için de önemlidir. Kuduz aşısı, kist aşısı ( iç parazit) gibi gibi. Mesela bu iç parazit’in bulaştığı kıl aslında kadınlarda kist yapıyor. Kediniz aşılı olduğunda bu riski ortadan kaldırırsınız. Yani Veterinerinize danışın o size çok güzel açıklar.

8-      Kediler öyle sürekli oyuncak gibi yanınızda dolaştırıp kucağınızda seveceğiniz varlıklar değil. Özgür iradeleri vardır ve canları isteyince ya da sizi özleyince gelir sevdirirler, canları istemeyince de kafalarına göre takılmak isterler. Sessiz sakin kalmayı sever, camdan bakıp dışarıyı seyretmek ister ya da kendi kendine oyun oynamak iste. Yani öyle sürekli kucakta mıncıklayabilmek gibi planlarınız varsa, kedinizin çok bağımsız karakterinin deolabileceğini unutmayın. Eğer kesin olarak uysal ve mayışık bir kedi istiyorsanız barınaklarda yetişkin kediler var, karakterleri oturmuş ve belki de tam istediğiniz karaktere sahip kediler bulabilirsiniz.

9-      Kediler ortalamak 20 yıl yaşarlar, eğer minik arkadaşınıza iyi bakarsanız hayatınıza uzun süre eşlik edebilirler , başka bir deyişle, sıkılacaksanız almayın kedi mediçünkü evlerine çok bağlılar ve terk edildiklerinde onlar da köpekler gibi depresyona girerler. Hele bir de sokağa terk ederseniz zaten açlıktan ölürler bir süre sonra.

10-   Bir de az önce dediğim gibi evlerine çok bağlılar. Öyle sürekli taşıma çantasında orda burda gezmektense, evlerinde rahat rahat kalmayı tercih ederler. Eğer mümkünse siz bir kaç günlüğüne bir yerlere gittiğinizde anahtarınızı güvendiğiniz komşularınıza verin ve arada kedinize bakmalarını rica edin.

Kedilerle yaşamak çok zevkli bir şey, bazen oluyor kavga ediyoruz ciddi ciddi. Bazen sadece kedimi izlerken kahkalarıma engel olamıyorum çünkü o merakları hep onlara komik şeyler yaptırıyor. Bazen kedimi sıkıyorum ve benden kaçmak için yer arıyor, ama en güzel evde olamadığım zamanlar eve döndüğümde bana sırnaşıp hoşgeldin demesi... Hayvanlar oyuncak değildir, lütfen bilinçsizce evcil hayvan beslemeyin. Öğrenin araştırın kıl’a tüy’e tahamülünüz yoksa, kedi tuvaleti temizlemekten tiksinecekseniz, kırılan-yırtılan eşyalarla uğraşamayacaksanız ve kalkıp kedinize kızıp duracaksanız ikinize de hayat işkence olur.Tabii ki tüm kediler yırtar, tırmalar, yıkık döker demiyorum ama olabiliyor bunlar da.
Umarım bu yazımı sevmişsinizdir, sizin de düşüncelerinizi çok merak ediyorum J

0 yorum:

bioderma,

Bioderma Photoderm AKN Mat spf 30~ Solait spf 50 Face fluid

00:34:00 aylin 2 Comments




Bu yıl sivilce tedavisine başladığımda doktorum bana mutlaka güneş kremi sürmem gerektiğini söylemişti. Ben de herkes bu kadar vurguluyor bu güneş kremini, aca neden derken araştırmalarımı yaptım ve gerçekten güneş kremsiz dışarıya çıkılmaması gerektiğine karar verdim. 2 ay Bioderma AKN MAT spf 30 kullandım ve gerçekten çok menun kaldım.Yüzümde parlama yapmamasını, üzerine makyaj yapabiliyor olmam, sivilceye neden olmaması beni çok mutlu etti ( daha önce bende akne'ye neden olan güneş kremimden sonra...)  Bu güneş kremin tek sıkıntısı fiyatı, öğrenci bütçesini aşıyor olması. Sürerken bitecek diye gıdım gıdım sürüyordum bitmesin diye, derken bir gün Watsons Mağazasında bir indirim keşfettim, Solait Anti-Ageing Face Fluid spf 50. 13.99 olunca da neden denemim ki dedim, kötü çıkarsa da insan verdiği paraya çok üzülmez, anneme falan veririm dedim içimde. Sonra bu kremi de 1 ay kullandıktan sonra kötü olmadığını fark ettim, yapış yapış bir his, pasparlak bembeyaz bir yüz bırakmadı, gerçekten de matlık sağladı . Açıkcası beklememiştim bunu. Sonra dedim ki sizinle paylaşmasam olmaz :)

Kendim internette Solait hakkında yazı bulamayınca bunu da yazayım da faydası dokunsun istedim. Size bir tablo hazırladım, o tabloyu incelemenizi öneririm.




Bioderma AKN Mat spf 30
Solait Anti-Ageing Face       Fluid spf 50





SPF
30 SPF
50 SPF

Sivilce yaptı mı?
Hayır
Hayır

Yüzde Parlama?
Hayır
Çok az

Beyaz iz?
Beyazlık kalabiliyor
Beyazlık kalabiliyor

Komedojenik mi?
Komedojenik Değil
Komedojenik Değil





Suya dayanıklı mı?
Evet
Evet

Hayvan Deneyleri ?
Evet
Hayır

Fiyat
55-70 TL arası
13-18 TL arası

İçerk
40 ml
50 ml

Raf ömrü
9 ay
12 ay







Bana kalırsa Solait'in güneş kremi, biodermanınkinden bi tık aşaığda kalıyor . Ama eğer güneş kremine ayıracak fazla bütçeniz yoksa sevebileceğiniz bir ürün, hayvan deneyleri yapmıyor olması da benim için bir artı :)

2 yorum: