güzellik,

Yüz yıkama fırçaları... Gerçekten gerekli mi?

06:04:00 aylin 3 Comments



Elektronik yüz yıkama fırçaları cilt temizliğinde uzun zamandır yeni trend. Peki ya gerçekten gerekli mi benim tecrübelerimi paylaşma vakti geldi.
Öğrencilik nedeniyle size marketlerin en pahalı ve en kaliteli diye sattıkları ürünlerin yorumunu yapamam, ama almanyada 20 ile 30 euro arasında satılan Beurer markalı yüz yıkama fırçam sayesinde ve bu konu hakkındaki geçmiş bilgilerim ile size iyi kötü bir fikir edinmenize yardımcı olabilirim. 



Öncelikle benim elimdeki beurer yüz fırçası ile ilgili düşüncelerim neler?
Bana kalırsa illa ki herkesin evinde olması gereken, olmazsa olmaz bir ürün değil. En basit örnek ile size elektrikli diş fırçası olmadan da dişlerimize bakabiliyorsak, bu yüz fırçası olmadan da güzel cilde sahip olabiliriz demek istiyorum. Watsons veya Gratislerde sıradan yüz fırçası satın alabilirsiniz. Peki ya illa kıyaslamam gerekirse o zaman buyrun
1-      Elektrikli yüz fırçalarının çoğu size 1 dakikadan fazla yüzünüzü fırçaladığınızda uyarı verir ve otomatik olarak kapanır, hatta bazısı size artık yüzünüzü temizlemeniz gereken yeri değiştirmeniz gerektiğini bile hatırlatır sürekli olarak aynı bölgeyi temizlememiş olursunuz. (benim beurer fırçam sadece 1 dakika sonra kapanıyor yer değiştirmem gerektiğine dair bir uyarıda bulunduğunu söyleyemem). Çoğumuz yüzümüzü 1 dakikadan fazla fırçalamamamız gerektiğini bilmiyordu eminim, ben de eskiden yüz fırçamla uzun dakikalar boyunca yüzümü fırçalar sonra cildim kızarıp tahriş olup yeni kusurlar çıkınca anlam veremezdim. Ama artık hepimiz bunu öğrendiğimize göre bizi 1 dakika spnra uyarması için illa ki elektronik bir yüz fırçası almak zorunda değiliz.
2-      Elektronik yüz fırçalarının uçları çok çok yumşak. Benim gratislerde watsonslarda rastlaştığım el fırçaları ya sert plastik fırçalar gibiydi ya da böyle silikonumsu fırçalardı, ki sertler fazla sert silikonlular da pek arındırma hissi yaratmazdı. Bu yüzden elektronik fırçalarının uçlarını daha cilde uygun buldum. Yani cildinize uygun güzelbir fırça bulabilirmisiniz, nereden bulabilirsiniz onu bilemiyorum şimdi tabi.
3-      Elektronik yüz fırçaları o titreşimli hareketleri sayesinde gerçekten daha iyi temizliyor. Biz elimizler daha kaba kalan hareketler yaparken elektronik fırçalar daha ince ve hızlı hareket edebiliyor ve haliyle manuel el fırçalarından 4 kat fazla temizleyebiliyor (ben demiyorum araştırmalar öyle diyor).
4-      Peeling etkisi var, soyucu etkisi var bu iyi bir şey ama sırf peeling yapsın diye de alınması şart değil.
5-      Çoğu elektronik yüz fırçasının hız ayarı var,ona dikkat edin benimkini 2 ayarı var ve daha hızlı ayar (aslında hassas olmayan) cildimi bir süre sonra böyle değişik bir acı vermeye başlıyor. Neyse ki 1 dakika diyip dayanıyorum artık ben de.
6-       Elektronik yüz fırçalarının uçlarını belirli zaman aralıklarında değiştirmeniz lazım, eh haliyle o da masraf makineye 30 euro veriyorsanız fırçasına da 3 ayda bir yenisi için 15 euro vermeniz gerekir. Oysa uygun fiyatlı manuel fırçaları al kullan at için yanmaz. Ama yine elektronik diş fırçasını hatırlatıyorum size.
7-      Akneli cilt her ikisini kullanmamalı çünkü akneler yayılabilir, cilt tahriş olabilir ve tahriş olunca yeni sivilceler çıkabilir. Sizlere önerim doğrudan cildiyeye gidin başka yerde çare aramayın ben anca öyle kurtuldum.
8-      Yani ikisi de var olan siyah noktalarıma cilt kusurlarıma harika bir etki etmemişti. Yine varlardı yine varlardı, elektronik olanı makyajımı temizledikten sonra iyice artıklarını temizlemek için kullanıyorum sadece. Öyle kusursuz bir cilt ikisi de sağlayamıyor bence.



Neden yüz fırçası kullanmalıyız?

Yüz fırçaları cildi nazik bir şekilde soyar ve böylece siyah noktalarının oluşmasını engeller, ölü derilerin ve kirin daha rahat bir şekilde atılmasını sağlar. Bu sayede cilt kusurlarından kurtulabilir, bir daha oluşmasını önleyebiliriz. Peki ya elektrikli yüz fırçası şart mı? Yoksa bakım ürünlerinin satıldığı mağazalardan alınan manuel yüz temizleme fırçaları da iş görür mü?











Aslında aklıma geldikçe daha yazacaktım ama, en azından benim Beurer face brush’ımla edindiğim tecrübelere göre, size illa alınması gereken bir ürün olduğunu söylemiyorum. Yazın zaten bilerek az kullanıyorum çünkü cildi soydukca savunmasız bırakıyormuş da güneşe çıkınca leke kalacakmış gibi geliyor bana. Ben bu fırçayı gerçekten fazla makyaj yapıp temizliği içime sinsin diye kullanıyorum ya da haftada 1 – 2 kere peeling etkisi için, işte yüzümdeki kan dolaşımını hızlandırsın geç kırışayım masaj olsun diye (bu tamamen kendi uydurmam gerçekten öyel etkisi varmıdır bilmiyorum da) kullanıyorum.   
Bu arada tabi ki bu yazdıklarım sadece benim düşüncelerim, ablam o kadar memnun ki bu fırçadan, yani onun cildi yağlı ve çok daha güzel temizlediğini, cildine iyi geldiğini söylüyor. Ama o olmasa da olur mu ablam için bilemiyorum.




Yazıyı bitirmeden beurer'in yüz fırçası iki pil ve bir başlık ile işi görüyor.

Sizin var mı bu konu hakkında fikriniz? Sizin de tecrübelerinizi dinlemek beni mutlu eder yorumlara yazabilirsiniz J

Bu arada her şeye rağmen yinede bir fırçam da olsun diyorsanız alırken dikkat etmeniz gerkenler yazısı yakında burada olacak
yüz yıkama fırçası kullanımı da burada olur inşallah :D


3 yorum:

güncel,

Kısa Günün Yazısı: Üzgün Suratlı Çanta

13:50:00 aylin 2 Comments

Kısa günün yarısı, malum 21 Aralık en kısa gece ya, sıkılmayın bu gece de okuyacak bir şeyiniz olsun diye bu yazımı da bugüne sakladım :)


Sizi yeni çantam ile tanıştırayım ta uzak yollardan bana ait olmak, neşeli günlerime renkli karakterimden bir parça daha katıp tarzımı farklılaştırmak için gelmiş. Kalpli gözlü üzgün suratlı çantama Merhaba diyin.


Bu çantayı Aliexpressteki bu satıcıdan aldım. 9 $ yani ortalama 30 Tl ye geldi işte. Satıcımız gayet ilgili, çantamın gelmesi de ortalama bir ay sürdü, sıkıntı yaşamadım. Paketi de zaten gördüğünüz gibi iyice sarılı bir şekilde geliyor.





Şimdi boyutuna gelecek olursak, öyle ufacık olup da içine dünyayı sığdıran çantalardan değil ne yazık ki, kalın spiralli defter kalemlik, cüzdan telefon anca sığıyor sıkış tıkış ( Telefonumun vecüzdanımın büyük olduğunu belirtmek istiyorum). Derisi de en kalitelisi değil ama ben bu çantayı ortalama 1 ay kadar bir süre (görmemiş yeni çanta almış gibi) kullandım ve bir gün hiç bir şey yokken sapı koptu. Hani bu çantaların saplarının ucunu diiyorlar ya, işte orası ama ben de geri diltim şimdi mutlu bir şekilde yaşamaya devam ediyoruz.  



Bana sorarsanız eğer, kimsede olmayan bir çantam olsun, bu tarz tatlı farklı çantalar Türkiye'de haddinden fazla pahalı oluyor diyorsanız bu tarz çok sevimli çantalar var gerçekten Aliexpress'te. Benim bu çantam da çok sevimli bence :)



Bu da son fotoğraf olsun bari:




2 yorum:

Gosh,

Oh my Gosh! Gosh İlluminating CC krem

06:31:00 aylin 0 Comments



Siz makyajınızı nasıl alırsınız? Biz hayvanlar üzerinde test yapmayanından almaya karar verdik bu sefer. Aslında oturup biraz araştırınca bizim hayvan deneyi diyip geçtiğimiz o olgunun aslında o hayvanlar için ne tür eziyetlere neden olduğunu aklımıza bile getirmiyoruz. Belki de daha duyarlı olmalı... Ttürkiyede hayvanlar üzerinde deney yapmayan kozmetik markaları bulmak eskisi kadar zor değil artık, neredeyse her Gratis mağazasında bulabileceğimiz Gosh markası da bunlardan biri.



Geçen kış ten rengimin açılmasıyla , yazdan kalma fondötenimin bana artık biraz koyu gelmeye başladı ve cildime daha hafif bir kapatıcı arayışımda Gosh’un illuminating foundashion CC kremi ile karşılaştım. Cildim yaz’ın yağlı kışın ise kuru olduğundan biraz nemlendiren, dışarıya çıkarken cildime canlılık veren ama gereksiz bir ağırlık hissettirmeyecek bir ürün arıyordum ki, Gosh’un bu CC kremi tam da bu isteklerime cevap verdi. Kapatıcılığı orta düzeyde diyebilirim, zaten ben kapatıcılıktan ziyade cilt tonumu eşitlesin istediğimden çok yoğun bir kapatıcılık arayışında değildim. Ayrıca ciltte yapış yapış olmaması, sürülünce ağırlık yapmamasını beğendim.



 Spf 10 olması bence anlamsız her ne kadar yaz kış güneş kremi kullanmaya başlamış olsam da, özellikle yaz mevsiminde güneş kremi sürmeden sadece Gosh’un bu CC kremini sürüp çıkayım demek imkansız.
Bir diğer eleştirdiğim nokta ise şu; CC kremler yağlı ciltlerin bir nevi BB kremi. Kuru ciltlere BB krem önerilirken yağlı ciltlere CC krem öneriliyor. Lakin Gosh’un bu CC kremi gerçekten yoğun bir ışıltı, bir aydınlık veriyor desem yalan olmaz. Ve yazın yağlı cildime, hafif diye bu CC kremi sürdüğümde adeta parlak bir ay parçası gibi etrafta dolanıyordum. Sürekli pudrayla matlaştırmaya, o parlaklığı gidermeye çalıştım.

Kısaca özetlemek gerekirse, Gosh İlluminating CC krem kışın severek kullandığım, yazın ise hiç hoşlanmadığım bir ürün oldu. Yağlı ciltlerin daha parlak gözükmesine neden olurken kuru ciltlere güzel bir aydınlık, canlılık verebilir. Tabii ki bunlar kendi deneyimlerim , herkesin cilt yapısı, zevki, tercihi farklıdır. Yinede umarım bu yazım biraz da olsa bilgilendirici olmuştur sizin için.




Sizin yorumlarınız nedir? Tavsiye ettiğiniz , hayvanlar üzerinde deney yapmayan bir CC krem var mı?

0 yorum:

güzellik,

Benim Son Baharım, benim Aksesuarlarım

12:43:00 aylin 2 Comments


En sevdiğim mevsim, en sevdiğim renkler, en sevdiğim aksesuarlar.

Bu son baharda üzerime yapışan aksesuarlardan bahsetmek istiyorum.Konumuz malum: Son Bahar. şimdi bu son baharın çok tuhaf bir özelliği var, eminimki hepimiz bu özelliğinin farkındayız, kimi kızlar Alaska botları giyor iken, benim gibi bazı çılgınlar hala babet giymeye diretiyor. Peki ya neden babet giymek için uğraşıyoruz?

Cevabı Sandalet. Evet, yaz boyunca sandaletin rahatlığına, tiril tiril ayak özgürlüğüne alıştıran bu harika roma icadı sandaletler ( belki de uyduruyorum belki de romalılar icat etmemiştir bana inanmayın) benim babet giymeme engel oluyor. Ayrıca babetler saat 8 ile 15 arasında giyilebilir son bahar, 15 den sonra bot giyilsin kuralı var bilmiyormusunuz ( Yine uydurduğum bir kural, olsun bence bu son baharda bizim ne giymeliyiz şokumuza engel olacaktır).  Ben bu babetleri seviyorum, leopar desenlerini de seviorum sanırım fark ettiniz.

Gelelim kemere, bol kıyafetinizi ince bir kemer ile tamamladığınızda o kıyafet bambaşka bir hale bürünüyor. ya da uzun gömleğiniz var ise, hatta sevgilinizin uzun gömleği ar  var ise onunla falan da kombinleyin.  Bu son bahar, bu kemer üzerime yapıştı. Kemerimi takmadığımı görenler kör oldu.

Saatim. Saatimi Ali expressten almıştım. İnstagram butiklerin bu tür saatleri 25 30 TL artı Kargo ücreti ile sattığına kanmayın, 2$ 3$ bir şey, evet Dolar şu an yüksek ben aldığımda 1 $ 2 Tl idi. Doların düşmesi için dua etmemiz gereken bir neden daha. Aliexpress!

Gözlük, yine, yeni, yeniden leopar. Gözümde değilse kafamda, kafamda değilse gözümde. Sahip olduğum diğer iki gözlüğüm garip bir şekilde kırıldıktan sonra ( Sanırım biri bana komplo kurdu)  gittim "lan ne verecem gözlüğe para, seneye atanınca kendi maaşımla alırım." dedim, ve gittim son bahar olduğu için ucuzlayan dandik gözlüklerden aldım. inşallh gelecek eylüle kadar ( Atanacağım ya eylülde) gözlerim bozulmaz, kendime hemen (atanınca) yeni gözlük alacağım.


Peki ya kaç para bu zımbırtılar?
Babetler 10€  C&A dan almıştım
Kemer Satın aldığım bir ürünün yanındaydı, yani yine de ürünü de göz önünde bulundurursam bu kemere sen de 5 Tl ben diyim 10 TL
Saat 3$ - Aliexpress ( Evet, çin malı)
Gözlük 10 TL ( Kesin bu kadar ucuz olduğuna göre o da çin malıdır)

Not 1: Sanırım artık benim çok fakir, ya da çok pinti olduğumu düşünüyorsunuzdur. Hayır değilim, yani sadece bu yıl çok para harcamamaya, her şeyi seneye atanınca almaya karar verdim. Dua edin bana :)

Not 2: Hayır bunların hepsini aynı anda takmıyorum, o saatin, gözlüğün ve babetin leopar desenlerinin farklı olduğunu ve birlikte çok saçma duracağının farkındayım.

2 yorum:

kesfet,

Wooderful Life Kedicikli Müzik Kutusu

11:29:00 aylin 1 Comments


Anne kedi, Baba kedi ve üç yavrusu.
Sanırım bu müzik kutusu hayatımda aldığım en güzel hediyelerden biri, tam benim gibi bir kedi insanı için tasarlanmış!

Bugün günüm işte bu güzel hediye ile başladı. Wooderful Life eski tarz müzik kutularını günümüze uyarlamayı konsepti haline getirmiş ve müşterilerine bir çok güzel alternatifi olan müzik kutuları tasarlamış. Kanada ahşabı kullanılan bu eski usül müzik kutuları el ile yapılıyor yani büyük bir emek var arkasında. Sevgilim DnR dan almış ve böyle bir kutu içerisinde geldi



 Üstten Bakılınca üç tane kedicik, biri anne biri baba üç yavruları var. kedi yavrularından ikisi sepette, biri de haylaz herhalde dışarda top oynuyor .





Çok şık detayları olan, harika bir ahşap kokusuna sahip bu müzik kutusu beni benden aldı. Babam Marangoz olduğundan zaten çok ilgim var ahşaba, ahşap sanatlarına. Kedilere olan sevgimi ise herkes bildiğine göre gerçekten bu müzik kutusu özel benim için hazırlanmış sanırım :)




Müzik kutusu home,sweet home melodisini çalıyor, size nasıl bir şey olduğunu görmeniz için aslında bir video çekmiştim ama kameram eski olduğundan biraz kalitesiz olmuş. Yinede en azından melodinin nasıl bir şey olduğunu falan anlarsınız :)






Beni o kadar mutlu eden bir hediye oldu ki, bir kez daha evet o doğru kişi dedim...



Sizce de çok tatlı değil mi :) ?

1 yorum:

güzellik,

Missha Black Ghassoul Maske ( Siyah Maske)

02:04:00 aylin 0 Comments


Missha Black Ghassoul Maske hakkındaki düşüncelerimden bahsetmek istiyorum. Daha önce bu sayfada  Missha'dan aldığım bir kaç üründen bahsetmiştim ve artık neredeyse üç ay geçtiğine göre yorumlamalarımı yapabilirim.

Bu ürünün vaad ettiklerini de yazmadan geçmiyim:
- Sebumu yok eder
- Gözenekleri sıkılaştırırmış ve bunu mineraller ile yaparmış
-Siyah noktaları temizlermiş


Öncelikle belirtmek istiyorum ki daha önce de çeşitli markalardın Siyah Peel Off maskelerini kullanmıştım. Zaten bu tür maskelerin kullanımı bana daha pratik geldiğinden daha çok tercih ediyorum. Ama Missha'nın yeri gerçekten ap ayrı benim için. Tabii ki hiç bir ürün bir anda bize bebek poposu cildine ulaştıramaz ama en azından bu ürünün siyah noktalarını güzel temizlediğini söyleyebilirim. 

Ürünün çok tuhaf bir kıvamı var, hemen yayılmıyor sürmesi biraz zor bu yüzden ince bir tabaka halinde sürmek işinizi kolaylaştıracaktır. Bu ürünü temizlenmiş bir cilde sürüp yarım saat bekledikten sonra ( Ya da iyice kurumasını beklediklten sonra) yavaş yavaş soyabilirsiniz, eğer soyarken parçalanmıyorsa, yani tek bir tabaka halinde çıkıyorsa en iyi etkiyi gösteriyor demektir. 

Bu maskeyi burun, alın, çene ve siyah siyah noktalarınızın olduğu her yere uygulayabilirsiniz ben bazen abartıp tüm yüzüme sürdüğüm de oldu , ama daha sonra maskeyi soymak bir işkenceye dönüyor ( hele bir de yanlışlıkla saçınıza bulaştırmışsanız) .

Maskenin fiyatı 27 ve 32 lira arasında değişiyor, ama 6 aylık bir raf ömrü var o yüzden benim gibi ufak boyunu satın almanızı tavsiye ederim.




Şimdi gelelim sevmediğim yanlarına, bu ürünün ömrü 6 ay olmasına rağmen bizim türkiyenin yaz sıcağında bi bozuldu bi değişti. Yazın eskisi gibi sürülemedi, dağılmadı, kurumadı bir tuhaf oldu. Yani sıcaklıktan bu kadar çok etkileneceğini bilseydik dolapta falan saklardık. Sonuçta boşa verilen bir para olmuş oldu.

Böyle havalı bir ismi falan var ama içindeki Fastan gelen sertifikalı(?) Ghassoul tozu ile Kore kömürü karışımı bir şeymiş. Kömür mü sürüyoruz yani?

Bu ürünü aldığımda aslında çok da dikkat etmiyordum ama artık içerik konusuna da daha dikkatli yaklaşacağım :)

Sonuç olarak Missha Black Ghassoul Maskenin aslında vaad edilenleri yerine getirdiğini düşünüyorum. Gerçekten de siyah noktalara güzel bir çözüm oluyor hatta siyah noktayla beraber ciltte ne var ne yoksa alıp götürüyor adeta :)

0 yorum:

ordanburdan,

Ders çalışmalı, ama nasıl?

04:13:00 aylin 0 Comments

Bu yıl yaz tatili uzadıkça uzadı ve neredeyse okulun açılması kış'ı bulacaktı biraz daha zorlasaydık! Bu kadar uzun bir yaz tatilinin ardından tekrardan okula, derslere adapte olmak gerçekten zor olmalı tüm öğrencilere. Hazır kendim de kpss'ye hazırlanıyor ve derse/okula adaptasyon sorunları yaşıyor iken size bu ilk baştaki adapte olamama sürecini daha kolay atlatacak bir kaç önerim var. Kısacası bu yazı Nasıl ders çalışılır, nasıl ders çalışmaya başlanılır, ders çalışma tüyoları yani sıfır'dan bir anda ders çalışmaya karar verenler için bir rehber niteliğinde!



Kendinizi Psikolojik olarak ders çalışmaya ayarlaryın
Yani nasıl mı? Ben iki haftadır her gün ders çalışmaya başlayacağım günü hayal ediyordum. Kendime tatlı tatlı defterler, ve kalemler aldım ( her sene Bime gelen ucuz ve kaliteli olanlardan :) ) Ve artık ders çalışmayı düşünmekten o kadar sıkılmıştım ki, yeter be oturup çalışacağım dedim ve oturdum.









Programınızı yapın
Evet bu beşyüzmilyon defa söylendi, ama belki de ders çalışma sürecinin verimli olmasını sağlayan en önemli faktörlerden biri bu programdır. ilk günlerinizi daha az hafif , daha kısa süreli ders çalışma vakitleri yazın, haftalık ve aylık programlar yapın ne kadar sürede neler bitmiş olacak hangi başlıklar ne kadar sürer onları planlayın, sıkı sıkı uymasanız da en azından sizin bir haritanız olur . Size A4 formatına uyacak bir haftalık bir tane de aylık pogram hazırladım dilerseniz çıktısını alıp kendi programınızı da oluşturabilirsiniz :)





Ortamınızı Ayarlayın
Şimdi düzenli olun falan demeyeceğim. Benim masam o kadar dağınık ki ama dağınık masada kendimi daha çok çalışıyor hissettiğimden daha rahat çalışıyorum. Yinede benim gibi darmadağın bir insan değilseniz dikkatiniz de masanız gibi çabuk dağılabilir,  düzenli ferah ferah çalışanlardansanız e o zaman ne duruyorsunuz toplayın duzenleyin çalışın! Bu arada o telefonun da ders çalışma alanında işi yok!

Kendinizi motive edecek şeyler bulun, ödüller koyunMesela tatlı kalemler, defterler beni çok motive ediyor. Ya da şimdi şu kadar konuyu bitirirsem... bu akşam fazladan çalışırsam... bugün bu programa uyarsam şunu yapıcam bunu yapıcam falan. Kendinizi kandırın işte. Hatta yapabiliyrosanız kendi ödüllerinizi görsel bir şekilde gözünüzün önünde tutun.

Yapıcam değil , yapı-YORUM
Bu ne demek, bugünün işini yarına bırakma demek. Sürekli çalışıcam çalışıcam deme. Bugün ders çalışıyorum de. Beynininize sürekli olarak gelecek zaman ekini yerleştirdiğinizde onun da kalkıp ders çalışmaya hazır hale gelmesini bekleyemezsiniz ki. Değişik işte, beyin bu yani çözebilselerdi bilim adamları çözerdi biz de bilmiyoruz neden böyle.

Bir yerden başlayın
Demesi kolay uygulaması zor. Bazen her şey o kadar birikir ki sanki dağlar ovalar göller denizler kadar çalışmanız gereken yerler vardır gibi. Ama çok fazla çalışılacak yer var diye başlamamak, başlayamamak da sizi ileriye götürmüyor ki canlar. Bir yerden başlayın. Yapacak bir şey yok. Adım adım ilerlersiniz bir şekilde.




Çalışmasanız da çalışma masanızda zaman geçirin
Oluyor ya bazen insan bir türlü çalışamıyor 5 dakikadan fazlas bile odaklanamadığımız oluyor. O zaman hemen kalkıp gitmeyin işte. Kendinizi orada oturmaya alıştırın. 3 - 5 bir şey karalayın. Boş boş ileriki sayfaları karıştırın, kare defterlerdeki kutuların etrafını çizin falan. Ama alışın oraya oturmaya zamanla ders çalışma süreniz de artar.


Hedef belirleyin
Bu her zaman mümkün değil, bu taktiğin en çok işe yaradığı zaman Lise son sınıf.Daha öncesinde ne kadar şunu olucam bunu olucam hedefi belirlersek belirleyelim çok uzun vadeli hedefler olduğundan pek de ciddiye alamıyoruz. Öğrenci piskolojisi işte. Ama eğer aklınıza kısa vadeli hedefler geliyorsa belirleyin gitsin.



Benim bu hafta Kpss'ye çalışmaya çalışma sürecinde edindiğim tecrübeler doğrultusunda size nasıl ders çalışmaya başlanacağına, nasıl ders çalışıldığına dair böyle ufaktefek bir yazı yazmak istedim. Çok ayrıntıya da inmek istemedim çünkü zaten internetten birbirini tekrarlayan yeterince "Nasıl ders çalışılır" " Verimli ders çalışma yöntemleri" tarzı yazılar var .

Umarım biraz da olsa faydalı bir yazı olmuştur sizin için.

0 yorum:

dostlar,

Kedi Bacak çıkığı ve kalça kemiği kırığı Ameliyatı : SON DURUM

02:27:00 aylin 4 Comments


tea cat by swdd-cat



Bu son ayda istediğim gibi yazma fırsatı bulamadım, ama okulların başlaması ile beraber artık daha sık yazabileceğim. Bu yazımda son defa kedi bacak çıkığı ve kedi kalça kemiği kırğı ameliyatı sürecinde yaşadıklarımızı kısaca toparlayacağım.

13 Ağustos perşembe günü kedimize araba çarptı, tahmin ediyoruz ki yoldan geçerken kalça kısmından çarptı ve bu çarpma sonucunda sol bacağı kalçadan çıktı, sağ kalçasınıda da kırık oluştu. ( Ayrıca belinde de kırık varmış ama veteriner bunu sonradan fark etti ve daha önceki postumdaki röntgen resimlerde vida bu kırık için takılmış).

21 Ağustosta ilk ameliyatlarını oldu , biraz geciktirdik çünkü kendi şehrimizde bu ameliyatı yapacak uygun bir klinik arayışındaydık. Kedi bacak çıkığı ameliyatı ortalama 1000 tl isteniyordu. İlk Ameliyattan sonra kedimize kafalık taktık ki ameliyat yerlerine dokunmasın ve onu ufak bir kutuda tutmamız gerekiyordu hareket etmemesi için. Ama ufak kututda daha da fazla çıldırdığından büyükce bir leğene aldık , yinede ilk gece çok zor geçti çünkü kedi ne olduğunu anlayamadığından ayağa kalkmaya çalışıyordu ve ameliyatın başarılı olması için onun için hareket etmemesi gerekiyordu.

31 Ağustos pazartesi kontrol için kliniğe gittik ve belindeki vidanın yamulmuş olduğunu gördük, tekrar ameliyat olması gerekiyordu ve kemiğin kaynayıp kaynamamasına göre vida çıkarılacaktı, ya da çıkarılıp tekrar takılacaktı.

4 Eylülde kedimiz tekrar ameliyat oldu, çok şükür kemiği kaynamıştı ve vida çıkarıldı yinede çok hareket etmemesi gerekiyordu ve kafalığı hala takmaya devam etmesi gerekiyordu. O sırada çıkık bacağı artık yavaştan iyileşmeye başlamıştı, vida kırık tarafında olduğundan oradaki dikiş tekrar kesildi .

14 Eylülde tekrar kontrole gittik, her şey yoludna kedimiz iyileşmeye doğru adım adım ilerliyor, gerçek manada da adım adım yürüyor kendisi tuvaletini yapabiliyor ama çok yoruluyor, yukarıya atlayamıyor ama olsun kendini idare etsin yeter bize zaten. Kontrolde yinede çok ani hareketler yapmaması söylendi, dikkat ediyoruz biz de artık.

29 Eylül - Bu yazıyı yazdığım gün : Kedimiz artık rahatca yürüyor, tabi eskisi gibi değil çıkık olan bacak biraz yamuk , oturduğunda bu özellikle belli oluyor ama fazla rahatsızlık verdiğini sanmıyorum, biraz yüksek bir yerlere atlamaya çalışırken ya da aşağıa atlarken ön patilerinden destek alıyor arka patilerini kendisi de fazla kullanmıyor , yinede atlayacağını fark ettiğimiz zaman biz onu kaldırıveriyoruz - ne olur ne olmaz.
Sonuç olarak çok mutluyum çünkü kedi de olsa o bir can , eskisi gibi yürüyemese de Allaha şükürler olsun ki kendi ihtiyaçlarını görecek kadar yürüyor, evden çıktığımızda gözümüz arkada kalmayacak.







4 yorum:

dostlar,

Kedi Kırığı ve Çıkığı ameliyatından sonra kontrol

10:18:00 aylin 3 Comments


Solda: Çıkık Ameliyat Öncesi, Kırık Ameliyatı sonrası (24 Ağustos), Sağda : Kırık ve Çıkık Ameliyatından  sonra kontrol röntgeninde yamulmuş vida (31 Ağustos)


Önceki yazımda kedi bacağı çıkığının ve kedi kalça kemiği kırığının araba çarpması sonucunda oluştuğunu, uygun bir klinik buluncaya kadar nerelerden gittiğimizi ve en sonunda da Aydın Veterinerlik Fakültesi Kliniğinde kedi bacak çıkığı ameliyatı ve kedi kalça kırığı ameliyatının gerçekleştirdiğimizden bahsettim.

Ameliyattan hemen sonra kedimizin hiç hareket etmemesi gerekiyordu ve veteriner hekimlerin tavsiyesi üzerine onu hiç hareket etmeyeceği bir box’a koyduk. Ama bu durum bizim kedide ters etki yaptı ve kedimiz o kadar direndi ki, ertesi gün büyük bir leğene battaniye koyup yatırdık ve orada sakince kıpırdamadan yattı, yani benim tavsiyem , tabiki veterinerler en iyisini bilir ama siz de kedinizi en iyi tanıyansınız o yüzden siz en iyisine karar verebilirsiniz. Bizim kedi ilk gün hareket ettiği için kırık kısmında bir komplikasyon ortaya çıkmış. Ve 31 Ağustosdaki kontrolde , 4 eylülde kedimizin tekrardan ameliyata alınması gerektiği sonucuna varıldı. En azından çıkık yerde sıkıntının olmamasına çok sevindik çünkü bizi asıl korkuttukları çıkık tarafın kolay kolay düzelmemesiydi.

Kedi Bacağı çıkıntısı ameliyatında eğer bizimkisi gibi üst bacak kalçadan çıktıysa , kemiğin kenarındaki top gibi şey kesilip kas ile bağlanıyor anladığım kadarıyla, Kedi kaçla Kırığı ameliyatı için ise bir vida takmışlar kedinin kemiklerine, tam anlayamıyorum ama o vida çok fazla hareket sonucunda yerinden oynamış. Bu da istemediğimiz bir şeydi. Şimdi 4 Eylüldeki ameliyatta kemiğin yinede kaynayıp kaynamadığına bakacaklar, ve eğer kaynadıysa vidayı çıkaracaklar, yoksa yeniden vida takılacak ve kedimiz için yeni zorlu bir süreç başlayacak.

Eğer sabrınız varsa ve gerçekten kedinize değer veriyorsanız sizin için de her şey baştan başlayacak, en baştan kedinizin tuvaletini takip edeceksiniz ona yardımcı olacaksınız ilaçlarını takip edeceksiniz zamanında vereceksiniz. Kedinin ameliyat yerini oynamaması için dikkatli olacaksınız vs.vs kısacası her şey hop baştan olacak.


Bize dua edin, umarım bu yazım bizim gibi kedi bacağı çıkığı ya da kedi kalça kemiği kırığı gibi sorunları olan insanlara yardımcı olur, ve inşallah bu yazıdan sonra tekrar yazacağım yazılar size umut olur.

Yazının devamı: 

3 yorum:

dostlar,

Kedi Bacağı Çıkığı ve Kalça Kırığı

08:32:00 aylin 4 Comments

Kalça Kemiği Kırığı , Bacak Kemiği Çıkığı (Göremeyenler için sağda daire içerisinde alınmıştır)



Geçenlerde yazdığım bu yazıyı hatırlayanınız var mı? İşte şimdi size o yazıyı neden yazdığımı anlatacağım. Kısaca özet geçmek gerekirse bu yazı kedi bacağı çıkığı ve kedi kalçası kırığı ve muyayenesi hakkında olacak.

Bundan neredeyse üç hafta önceydi. Gece 2den beri kedimiz eve gelmemişti ve ertesi gün saat 5te tesadüfen kediyi ana caddede yol kenarında yatarken bir zeytin ağacının altında buldum. Ya kediciğim kendi kendine güneşte kalmamak için oraya sürükledi ya da birisi Allah rızası için onu oraya koydu bilmiyorum. Ama bildiğim tek şey kedinin akşam 5e kadar yol kenarında öylece yattığı ve beni görünce acı acı miyavlamasıydı. Galiba hiç aklımdan çıkmayacak o görüntü, o kadar kötüydü ki hemen ağlamaya başladım sana ne oldu minnoşum diye yoldan geçen bir adam bana kedininz sadece bayılmış bir şeyi yoktur falan diyince kendimi toparlayabildim.

Kediyi hemen eve getirdim, ilçemizdeki hiç bir veteriner bize gelmeyi kabul etmeyince biz götürmek zorunda kaldık ama arabamız yok taksiye atladık gitti. Sıkıntımız ne? İlçemizdeki tüm veterinerlerin büyük başlara bakıyor olması hiç biri kediden anlamıyor biri diyor sadece ezilme olmuş biri diyor düşmüş falan. En iyisi Denizlideki hayvan hastahanesine götürmek dedik ve ertesi gün atladık götürdük. Onlar da hemen bir röntgen çekti çünkü kedinin arka bacakları tutmuyordu bu sadece bir ezilme olamazdı. Ve röngen resmi böyle çıktı.

İlk başta biz de bir şey anlamadık ama sonradan veterinerin dediğine göre , kedinin sağ üst bacağı kalçasından çıkmış, sol kalçası da kırılmış! Yani arka tarafı kullanması imkansız! Kedi bacağı çıkığı da takılmadan kaynayamayacağı için iyileşmesi imkansız dendi bize. Daha kötüsü ise denizlide ameliyat yapamıyor olmaları. Bu tür ameliyatları bize en yakın aydın, afyon gibi veterinerlik fakültelerindeki kliniklerde yapabiliyorlarmış. Bizim bir tanıdığımızın tanıdığı Aydındaki klinikte yüksek lisans yapıyormuş. O görüştü ve bize Kedi bacağı çıkığı ve kedi kalça kırığının ameliyatının maliyetinin 1.500 Lira olduğunu söyledi.
Az para değil ki? Bu ülkede  ameliyat parası yettiremediği için sakat kalan, ölen insanlar var... Çok, çok büyük bir ikilemde kaldık. Hangisi daha doğruydu? Biz de çok zengin insanlar değiliz hem gözü kapalı o parayı vermemiz zordu, hem de vicdanen bir kediye o masraf yapılmalı mı yapılmamalı mı ikilemi vardı. O bizim canımız ailemizden birisi ama gerçekten hala kararsızım bu konuda , israf mıydı yoksa o bize emanet bir can olduğu için bizim sorumluluğumuz muydu bu ameliyat.

Bize kalça kırığının zamanla iyileşeceğini ama çıkığın takılmadan iyileşemeyeceğini söylediler. Bir deli cesareti kediyi kırıkcı çıkıkcıya götürdük. Evet kulağa cahilce geliyor ama insan çaresiz olunca, ve o can gözünün önünde öyle masum masum bakınca her türlü yolu deniyorsun işte. Bize kediyi kırıkcı çıkıkcıyı götürürsebiz ilçede size deli derler dedilerse de götürdük. Daha sonra hepimizin şaşırdığı, bizim kırıkcı çıkıkcının gerçekten daha önceden de kedilerin köpeklerin çıkık kemiklerini yerine takmış olmasıydı! Ama sıkıntı olan bizim kedimizin tam kalçadan olduğundan beline çok yakın olması ve diğer tarafın da kırık olmasından dolayı bizim kırıkcı çıkıkcı teyzemiz yapamadı. Takdir ettim onu bu konuda bilinçli bir kırıkcı çıkıkcıymış .
Yine son çare ameliyat kaldı. İzmirde ve Denizlide klinikler bulduk sadece kemik çıkığını 1.000 liraya ameliyat edeceklerdi, ama bu ameliyat da öyle sık sık yaptıkları bir ameliyat değildi sonuçta. Öyleyse 500 lira daha verip dosdoğu yaptıralım madem dedik ve aydındaki veterinerlik hastahanesi ile görüştük. Bize orada ücreti ve başka konularda gerçekten yardımcı oldular , diğer hastahaneleri bilmem ama Aydın Veterinerlik Fakültesi kliniği gerçekten çok başarılı ve işinin ehli kişiler ile çalışıyor. Eğer kedinizi köpeğinizi kliniğe götürmeyi düşünüyorsanız gidin görüşün.

Kedimiz 24 Ağustosta iki Ameliyat geçirdi. 10 gün sorna kontrolü vardı. Devamı için buraya tıklayın.

4 yorum:

cilt bakımı,

Çay Ağacı Yağı : Doğal Sinek Kovar

08:21:00 aylin 0 Comments

Doğal Sinek kovar nasıl yapılır? Sivri sineklere karşı doğal yöntemler? Böcek ve böceklere karşı doğal yöntemler nelerdir ? Çay ağacı yağı ne işe yarar? Çay ağacı yağı ile doğal sinek kovar yapımı. Doğal yollarla sinek kovar.



Keyifli sıcak yaz günlerinde bazen sivri sinekler kabusumuz oluyor ve çareyi marketlerde satılan sinek kovar ürünlerde buluyoruz. Peki bu ürünler sağlıklı mı? Doğal mı? Uzun vadede zarar verir mi? Yazın başında bu sinek savar ürünlerden biri bir poşetin üstüne dökülmüş , ve bir de ne görelim? Poşet erimiş! Markanın adını vermek istemiyorum ama merak eden olursa özelden bana mail atabilir. Her neyse poşetin bu hale geldiğini görünce aslında "cildimize ne sürüyoruz biz ya?" diye düşünmeye başladım, zaten makyaj , temizlik ürünleri ile yeterince kendimizi kimyasallara boğmuyormuz? O halde en azından bu ürünleri kullanmayalım çünkü çok pratik ve kolay bir yöntemini biliyorum.

Aslında bu yağı sokakta bir golden retriever bulduğumuzda ve çok keneli olduğu için o kenelerinden hemen elimizde bulunan bir ürünle kurtulmak için uğraştığımızda keşfetmiştik. Hangi yağdan mı bahsediyorum? Başlıktan anlamışsınızdır: Çay Ağacı Yağı (Almancası: Teebaumöl)

Çay ağacı yağı bu yaz gerçekten kurtarıcım oldu, aktarlardaki fiyatı da ortalama aynı ama Rossmann Mağazalarındaki çay ağacı yağı ( ilk önce almanyada keşfettiğim daha sonra türkiyede de olduğunu fark edip beni çok mutlu eden Rossmandaki çay ağacı yağı) bir kaç aktarda alıp denediğim yağlardan çok daha keskin geldi, yani aktarlardaki sanki başka bir şey ile karışmış gibi, ama tabii ki işin uzmanı değilim. Fiyatı 30 ml için 6.99 civarı idi ama uzun süre yetiyor.


Peki nasıl kullanılır? Aslında bu benim yaptığım pek önerilmiyor ama ben alıyorum yağı direkt belirli açık olan yerlerime sürüyorum ve uyuyorum. Ama hassas ciltler bunu ASLA yapmasın! Çünkü gerçekten ağır bir yağ ve sizi yakabilir. Hassas ciltlere ise başka bir yağ ile karıştırıp sürmeyi öneriyorum.



Eğer daha pratik bir çözüm isterseniz en iyisi eski, kapağı fısfıslı(ya da ona ne deniyorsa) bir şişeye birkaç damla çay ağacı yağı ve biraz su karıştırıp her kullanımdan önce çalkalayarak doğrudan sıkabilir ve sivri sinek ısırığı, böcek ısırığı derdinden kurtulabilirsiniz.
Tek dez avantajı ne biliyor musunuz? Kokusu çok ağır ve herkes sevmeyebilir. Çevremde bu kokuyu seven olduğu kadar nefret eden de var... Ama gerçekten doğal sinek kovucu olarak çay ağacı yağı kullanımını öneriyorum.

Not:  Tamamen yazarın kendi deneyimleridir, herhangi bir sorumluluk kabul edilmez.


0 yorum:

Gezi,

Pamukkale Gezisi

08:19:00 aylin 6 Comments


Resimden zaten bariz birşekilde nereyi gezdiğim anlaşılıyor değil mi ? Yinede anlayamayanlar için baştan söyleyeyim. Bu yazıda pamukkaleye nasıl gidilir, pamukkalede ne yapılır, hierapolis nedir, hierapolis hakkında kısa bir tarihceden, yani kısacası pamukkale gezintimizden bahsedeceğim.



Isparta ve Aydından sevgili arkadaşlarım gelince,  zeynep ile beraber misafirlerimizi gezdirmeye karar verdik. Eh Denizli denince de ilk akla gelen Pamukkale Değil midir? Peki Pamukkaleye nasıl gidilir? Pamukkaleye ulaşım çok kolaydır. Denizli otogarının alt katına inmelisiniz, şehir içi otobüsleri oradan kalkıyor. Karahayıt dolmuşunu bulmanız yeterlidir, yaz döneminde 10 dakikda da bir dolmuş gidiyor. Dolmuş ücreti otogardan Pamukkale’ye 3.5 tldir.
Dolmuş sizi 25 dakika sonra pamukkaleye yakın bir yerde bırakacaktır ve böyle bir yoldan 3 dakika kadar yürüdükten sonra pamukkalenin kapısına ulaşıyorsunuz. Müze kartınız var ise zaten kartla girebiliyorsunuz, yoksa da müze kart fiyatı 40 tl (Öğrenciye 20 Tl) ve bu kart size bir yıl boyunca tüm müzelere ücretsiz bir şekilde girmenizi sağlayacaktır. Ayrıca İşbankası Maximum Kartları da müze kartı niyetine kullanabilirsiniz, ben öyle yaptım ve maximum kartım bir ay boyunca müze kartı işlevi görecek .


Pamukkaleye girdiğiniz an başlıyorsunuz zaten yalın ayak yürümeye, bazen kaygan oluyor dikkat edin. Ama sular o kadar güzel hissettiriyor ki, ve yerlerin farklı bir masaj etkisi var resmen insana iyi hissettiriyor. Tabi baya uzun tepeye doğru tırmanmaya başlıyorsunuz adeta. Bikinili almanlardan, elinden fotoğraf makinesini düşürmeyen korelilere kadar, ve bizim gibi öylesine gezmeye gelmiş türkler gibi envai çeşit insana rastlayabilirsiniz ama herkes kendi aleminde zaten. Çok öğle saatlerinde gelmemenizi tavsiye ederim biz 3 gibi gittik ve 3 saat baya gezmemize yetti. Size başka bir tavsiyem de şapkanızı ve gözlüğünüzü unutmayın.


Arada travertenlerin içinde yüzmeye çalışan ufak çocuklar görebilirsiniz. Biz bu tatlı çocuğa denk geldik ve ailesinden izin alarak fotoğrafını çektim. Sanırım en çok bu ufaklık pamukkalenin tadını çıkarıyordu. 



Pamukkalede baya bir yürüdükten ve manzarasının büyüsünün altında kaldıktan sonra artık travertenlerin bittiği müzelerin ve antik kentin başladığı noktaya ulaşıyorsunuz.


Biraz ileride bu havuz var, bu havuza giriş için ayrıca 32 lira ödemeniz gerekiyor. İnsanlar neden çılgın gibi hava 40 dereceyken bu 36 derece sıcaklığındaki havuza girmek istiyor sizce? Çünkü havuzun suyu sıradan su değilmiş. Cildi güzelleştiren, yaraları iyileştirne  çok şifalı bir suda yüzüyor bu insanlar, kimisi de afroditin güzelleşmek için sürekli yüzdüğü havuz olduğundan bahsetmiştir.


Sıradaki durağımız ise insana “bunları nasıl yapmışlar ya” dedirten hierapolis antik kent. UNESCO dünya mirasları listesinde yer alan bu kent antik çağlardan günümüze ulaşan en çarpıcı merkezlerden biri olma özelliği taşıyor. Hala bazı yerlerde kazılar devam ediyor ve yeni yeni bulgular elde ediliyor. Kesin bilgiler olmamakla beraber bir frigya kenti olduğu düşünülen hierapolisin isminin de Berrgama'nın efsanevi kurucusu Telephos'un karısı Amazonlar kraliçesi Hiera dan geldiği sanılmaktadır. Deprem kuşağı üzerinde de olduğu için günümüze ancak bu şekilde gelebilmeyi başarmıştır bu kent. Bu şehrin çok farklı özellikleri var ama, yolcuların yıkanarak şehre girmeleri için şehrin dışına bir hamam kurulmuş ,ve ayrıca 9.500 kişi kapasiteli bir tiyatros vardır. İnsanın aklı almıyor aslında. 95.000 100.000 kişinin burada yaşadığı var sayılmaktadır.


Biz Pamukkalede ve Hierapoliste çok eğlendik. Müzeleri ayrı bir güzeldi, bizim gittiğimizde hava da çok güzel esiyordu o yüzen gezmesi rahat oldu. Aşağıdaki güney kapısından girince kuzey kapısından çıktık ve hemen yol kenarında yine dolmuş bekledik. 5 dk sürmedi beklememiz yani ulaşım hiç sıkıntı değil. Yalnız dikkat edin kuzey kapısından çıkınca dolmuş ücreti 4 tl oluyor çünkü gerçekten çok uzakmış fark etmeden baya yürümüşüz.


Pamukkaleye nasıl gidilir, pamukkalede ve hierapoliste nasıl gezilir, neler vardır bunlardan kısaca bahsetmek istedim size sadece, umarım kendinizin gezip görme fırsatınız olur. Biz gerçekten çok eğlendik!

6 yorum:

dostlar,

Sesimi duyurabilmeyi dilerdim.

07:30:00 aylin 3 Comments


İsyan etmiyorum, ben isyan etmem ki , bilmem isyan etmeyi. Tek bildiğim üç gündür sol tarafımda yattığım, sol kalçamın kırık, sağ bacağımın çıkık olması ve çok canımın yanıyor olması. Sadece yatmak nasıl bir duygu bilir misiniz? Üç gündür sadece yatıyorum, ayağa kalkmak istesem de kalkamıyorum çünkü bacağım tutmuyor canım yanıyor, tuvaletimi yapmak gibi basit bir ihtiyacımı karşılamak o kadar yoruyor ve canımı yakıyor ki. Acı çekmeden tuvalete çıkabildiğinize, ayakta durabildiğinize ve yemek yemek için başkalarına muhtaç olmadığınıza şükretmelisiniz bence. Ama etmiyorsunuz değil mi? Çünkü her zaman gözünüz başka şeylerde, asla kıymetini bilemiyoruz sahip olduklarımızın değil mi? Yürümeyi özledim, kimseye muhtaç olmadan ayağa kalkmayı özledim.

Peki bu hale nasıl mı geldim? Yaz sıcağından bütün gün uyuyorum , o kadar yoruyor ki sıcaklar beni, en güzeli uyumak geliyor bana, haliyle geceleri uyku tutmuyor beni. Evdekiler ne kadar evden çıkmamamı istese de canım sıkılıyor geceleri, dolaşmaya çıkıyorum ben de, bazen arkadaşlarımla, bazen ise gecenin karanlığında dünyayı tek başıma keşfediyorum işte. O gece yanımda birisi var mıydı hatırlamıyorum, ama yollar tenhaydı, araba yoktu hiç, tenha olmasa araba olsa o kadar uzaklara gitmem ben korkarım çünkü arabalardan. İlk defa bu kadar uzaklara gittim, çok eğlendiğim de yalan değil. Ama artık eve dönmek istedim , içim sıkıldı bilmiyorum, saat de iki buçuk civarıydı zaten evdekiler merak etmiştir beni bir görüneyim en azından sonra tekrar çıkarım diye düşündüm. Zaten alışkınlar benim öyle görünüp tekrar gezmeye çıkmama. Yolun karşı tarafına geçiyordum ama birdenbire arkamdan beni bir şey vurdu, fırladım yanağımı kaldırım taşına çarptım. Tek hissettiğim feci bir acı. Bakamadım bile bana neyin çarptığını, zaten vurdu geçti bakmadı bile arkasına...

Saat gece iki buçuk, ben yol kenarındayım, sağ dişlerim kırıldı, o önemli değil de, bacaklarım tutmuyor ayağa kalkamıyorum. Kimse yok, tek başımayım. Saatler geçiyor ama kimse gelmiyor yardımıma, hala ayağa kalkamıyorum yol kenarında yatıyorum sabah oldu yanımdan arabalar geçiyor beni çiğneyecek diye korkuyorum ayağa kalkmaya çalışıyorum kalkamıyorum, yoldan gelen geçenler beni görüyor ama kimse yardım etmiyorum ben acı içinde kıvranmaya devam ediyorum.
Gözümü açtığımda oraya nasıl geldim bilmiyorum ama yol kenarında değilim en azından artık, kaldırımdaki bir ağacın altındayım. Birisi bana yardım mı etti yoksa kendim sürüklenerek mi oraya geldim bilmiyorum ama saatler geçti neredeyse akşam oldu, geceden beri yatıyorum kimse yardım etmiyor bana. Son gücümle ayağa kalkmaya çalışıyorum kalkamıyorum, bir ses duyuyorum “Ne oldu sana kim yaptı bunu?” diye ağlamaklı telaşlı bir ses, başımı bir kaldırdım evden biri. Cevap verdim ona beni lütfen götür burada bütün gün sıcakta acıktım susadım canım yanıyor, yanımdan geçip gidiyorlar korkuyorum dedim, beni anlayıp anlamadığını bilmiyorum ama hemen kucağına aldı ağlayarak. Bilmiyordu ki canımı yaktığını direndim canım yanıyor dedim anlamadı , dikkatli olmaya çalışıyor ama bir an önce de eve götürmek istiyor beni, baktım evin yolundayız artık direnmedim eve geleyim de canım yansın varsın.

Evde hemen yatırdılar beni, annem beni Aylin'in kucağında görünce hemen koştu Aylin'in arkasından.Sonra Merve geldi , ağladı Merve ne olmuş sana diye. Aylin beni gördüğünden beri ağlıyordu zaten. Bu kadar mı kötü görünüyordum bilmiyorum, ben de onlarla beraber ağladım canım yanıyor diye inledim defalarca . Annem ağzıma zorla su dökmeye çalışıyor ama dilim damağım o kadar kurudu ki artık yutkunamıyordum. Parmağıyla ağzımı damağımı biraz ıslattıktan sonra içmeye başladım. Şükrettim sonunda su vardı , yazın en sıcak gününde bütün gün asfaltın sıcağında yatmak beni çok yormuştu. Ama sonunda evdeydim ya, artık beni koruyacaklarını benim için ellerinden geleni yapacaklarını biliyordum.

Ertesi gün şehir merkezine götürdüler beni hastahaneye. Röntgen çekildi, canım yandı iğne vuruldum belki iç kanamam vardır diye. Ama Aylin ve annem yanımda olduğundan güvendim ve ses çıkarmadım. Röntgen sonuçları pek iç acıcı değildi. Sol kalçam kırık, sağ bacağım çıkıktı. Bu kırık zamanla iyileşirmiş de, çıkık için cerrahi müdahale lazım. Onu da anca Aydın, Afyon gibi cerrahilerde yapabiliyorlarmış. Bir de 1.500 Lira ameliyat ücreti istiyorlarmış. Ama ben kediyim, benim param yok ki? Benim verebileceğim tek şey biraz mutluluk, bazen sakar hareketlerimle güldürürüm, bazen gelir sırnaşır mayışırım, hayatınıza neşe katarım beni severseniz ben de sizi severim, kıymetinizi bilirim, verebileceğim tek şey bu. Benim can’ım hem bu kadar pahalı hem de bu kadar ucuz muymuş yani siz insanlar için?
Şu an kritik 72 saati geçtim, eğer iç kanamam durmamış olsaydı size bu yaşadıklarımı anlatıyor olamazdım. Bu arada bana çarpanlar da 16-17 yaşında meyhaneden çıkan yeni yetişen kendini erkekten sayan çoluk çocukmuş. Aylin’in kuzeninin arkadaşları geçen gün anlatmış da kediye çarptıklarını, oradan biliyoruz yani.

Siz beni konuşamıyor diye canım yanmıyor sanmayın. Bakın benim hayatım mahvoldu, ameliyat parası ödeyemeyeceğim için hayatımın sonuna kadar çıkık bir ayakla yaşamak zorunda kalacağım, ne zaman ayağa kalkmak istesem canım yanacak, çok titiz bir hayvan olduğumdan yattığım yere tuvaletimi yapamıyorum, ayağa her kalkmaya çalıştığımda geri düşünüyorum sahiplerim benim halimi gördükçe onların da içi gidiyor. Allah'tan sahiplerim var, evde bakılan bir kediyim de önüme geliyor yemeklerim, et suyu ile yoğurt ile ve vitaminler ile besleniyorum. Peki ya her gün araba çarpan ve acı çeke çeke ölen kardeşlerime ne olacak? Lütfen dikkatli kullanın arabalarınızı, çoluk çocuğa vermeyin, sarhoş araba kullanmayın, sesimizi çıkaramıyoruz dava açamıyoruz diye bize çarpıp geçmeyin. Benim canım yanıyor, sahiplerimin canı yanıyor. Anlatamıyorum ki derdimi de! Birazcık vicdanınız varsa, bir kediye bir köpeğe çarptığınızda alın veterinere götürün. Üç beş lira cebinizden çıkacak diye korkmayın, hatta eğer çarpma anında fotoğraf çeker tutanak tutarsanız bizim veteriner masrafımızı arabanızın sigortası bile karşılıyor! Lütfen, canım çok yanıyor, derdimi paylaşamıyorum, sahiplerim çaresiz. Dikkatli sürün, çevrenizdekileri bilinçlendirin, bana çok dua edin sahiplerim bir çaresini bulsunlar, Siz de sağlığınıza şükredin!




3 yorum:

ordanburdan,

Plaj Çantanda ne var?

07:35:00 aylin 16 Comments

Tüm kadınlar aynı olmadığı gibi, plaj çantaları da aynı değildir. Hepimiz farklı farklı olduğumuuza göre hepimizin farklı ilgileri var, peki bu durumda plaja götürdüklerimiz de farklı olmaz mı ?




1.    Tatil bahane, bakımlı olmak şahane diyen kadının çantası:
Bu kadın tatilde de güzelliğinden ödün vermez, zaten tatile de daha da güzelleşmeye, mümkün olduğunca güzel bir bronzluğa ulaşmaya gelmiştir ve bu yüzden güneş yağları eksik olmaz çantasından. Zaten ojesi bikinisi ile uyumludur, Saçı yıpranmasın diye bir adet saç bakım spreyi, doğal deniz kızı buklelerine ulaşmak için tuzlu-su saç spreyi, hatta belki de hazır güneşleniyorken saç renginin doğal bir güneş öpücüğü etkisi vermesi için saç rengi açıcı jeli vardır çantasında. Ayrıca takısı, gözlüğü, ve hatta bronzer allığı çantasında eksik değildir. Unutmayalım ki çoğu zaman moda dergisine de sahiptir kendileri.


2.       Yeter ki deniz, kum, güneş olsun çok eşyaya gerek yok diyen kadın:
İşte temel ihtiyaçları her zaman yanında olan, ne fazladan eşyası ne de eksik eşyası olan kadındır. Çantasına her şeyi sığdırır, ama aslında çok da eşyası yoktur.Genelde yanında bir adet kitabı, güneş kremi, gözlüğü, havlusu, ve plajda üstüne giymelik rahat bir elbisesi vardır. En ekstrem durumda bir şapkaya sahiptir, ama dediğim gibi, ekstrem durumlarda.




3.       Tatile değil, keşfetmeye geldim
İşte bu kadın yerinde duramaz, eevet tabii ki o da güneş kremini sürer sabah çıkarken ama 4 saate bir yenilemez çünkü zaten her anını dolu dolu yaşadığından aklına tekrar güneş kremi sürmek bile gelmez değil mi? Onun çantasında yüzme paleti, su gözlüğü hatta keşfettiklerini arkadaşları ile paylaşmak onlara göstermek için fotoğraf kamerası vardır. Her yerde harika selfie'ler çekindiğinden bu kadının instagram hesabını takip etmeniz onun keşfettiklerini sizin de keşfetmenizi sağlayacaktır. 





4.       Pamuk prensesgillerden olanlar
Pamuk prenses bembeyaz ten ile meşhurdu, ama eminim ki o asla güneş kremsiz dışarıya çıkmazdı, çünkü pamuk prenses gibi beyaz insanlara güneş’in daha büyük bir gıcıklığı var. Bilemiyorum neden, sanırım sevmiyor ya da hoşuna gidiyor beyazlara işkence etmek (ah annecim, bir esmer olarak ancak onun sayesinde anlıyorum sizin derdinizi) . İşte bir pamuk prenses kadar hassas olan bu beyaz insanların çantalarında milyonlarca farklı özelliğe sahip güneş kremi bulunur, büyük büyük şapkalar, omuzları kolları örten elbiseler, güneş sonrası yanık losyonları ve bepanthen. Ne bepanthen mi dedin diye sormayın, bilmeyenlere duyurulur bepanthen de güneş yanıklarına iyi geliyor. Bu beyaz kadınlar ,esmerler kadar özgürce güneşe çıkamadıklarından yanlarında okuyacak bir sürü şey vardır. Onlar için en iyisi yazın 4 – 5 ten sonra dışarıya çıkmaktır.



5.       Anadolu kadını plaj çantası
Anadolu kadını plaj çantası ne kadar komik bir isim de olsa, aslında o annemizin çantasıdır. İçinden asla bitmeyen krakerler, çerezler, kurabiyeler, meyveler ve hatta bazen bütün bütün karpuzlar, mutfak ürünleri, neredeyse çaydanlıklar çıkan bir plaj çantasına sahiptirler kendileri. Biz yüzerken adeta bir sahil güvenlik edasıyla radarlarını açar bizi takip eder, ne markası olduğunu bilmediğimiz güneş kremimizden sorumlu baş güneş kremi uzmanlarıdırlar ve gerçekten ne zaman acıkıp ne zaman susadığımızı bildiklerinden de her zaman bu çantaya da bu çantayı getiren kadına karşı da büyük bir saygı, sevgi ve minnet duyarız. Ayrıca her an bir bir yaralanma durumu için bepanthen krem, ve böcek ısırıklarına karşı ayrı bir merhemi vardır daima yanında. Büyüyünce hepimiz anadolu kadını plaj çantasına sahip olmak isteriz.

Peki sizin plaj çantanız nasıl ?





16 yorum: