güzellik

Sandalet Sevenler Kulübü

05:55:00 aylin 3 Comments

Şu malum yaz aylarında sıcaktan evden çıkasımız gelmez değil mi? En azından benim çıkasım gelmiyor ama çıktığmda da mümkün olduğnca bol ve rahat kıyafetler giyerim. Yoksa buharlaşmadan eve geri dönmek imkansız! Peki siz de benim gibi sandalet sevenlerdenmisiniz? Eğer sık sık sandalet giyip, ama bunu genelde uzun bir kıyafetle tamamlıyorsanız o zaman bu görüntü de size farklı gelmeyecektir .



Mecbur olmadıkça dışarı çıkmadığımdan pek de etektir elbisedir giymiyorum, rahat bir pantolumu geçirip çıkıveriyorum ve tabii ki ayaklarımda sandalet. Birden bire fark ediyorum ki bacaklar beyaz ayaklar bronz kalmış . Hadi denize gidince o aşılır da, sandalet giyince ayakların çirkin durmasına ne demeli? En iyisi bu yaz en güzel ayakcıklara sahip olmak için temel olarak ne yapmamız gerektiğini konuşalım birazcık.





Ayaklarınızı sık sık yıkayın
Bence bunu söylememe bile gerek yok ama, madem sandalet giyoruz, o zaman bütün gün tozlar pislikler ayaklarımıza bulaşmıyor mu? O halde eve her girdiğimizde  ilk yaptığımız şey güzelce ayacıklarımızı yıkamak ve tozunu almak olmalıdır. Mis gibi temiz bir ayak fena bir başlangıç sayılmaz .




Peeling Yapın
Yazın çorap giymediğimizden, yalın ayak dolaşıp durduğumuzdan ayak derimiz sertleşir, kurur böyle kabuk kabuk olur. Özellikle topuk kısmı o çirkin görüntüye bürünür ve bizim amacımız güzel ayaklarsa bu görüntüden kurtulmamız gerekir. Hazır ayaklarımızı yıkamışken ılık su dolu bir leğende ayaklarımızı bekletelim ve ölü deri yumşayınca bir ayak peelingi yapalım. Hazır ayak peelingleri var Gratislerde Watsonslarda, kendiniz de yapabilirsiniz size yakında burada bir tarif vereceğim . Evde kolaylıkla uklaşabileceğiniz malzemeler de işe yarayacaktır. Ha bir de unutmadan ayak törpü taşları var onlar da güzel soyar ölü deriyi. Paranız varsa bir de bu Scholl velvet’in de ayak törpüsü var ama kullanmak nasip olmadığından bilemiyorum iyi mi kötü mü (onun fiyatı da 50-70 Tl arası)



Tırnak Bakımı
Evet o resimde bıçak gibi gözüken şey aslında törpü. Tırnaklarınızın bakımı da önemli. Onları törpüleyin, eğer kötüyse kenarındaki ölü derileri ayırın, yani imkanınız varsa doğrudan pedikür’e koşun. Ya da evde yapmalık pedikür setleri var onları da kullanabilirsiniz. Tırnakların görüntüsü güzel ayak için çok önemli.



Vazelin
Benim en sevdiğim yöntemlerden biridir, yazın biraz zor olsa da o poşetle uyumak, ayağınıza yatmadan önce bolca vazelin sürüp masaj yapıp üzerine poşet geçirmek yumşacık yapıyor ve sabaha bebek poposu gibi ayaklarla uyanıyorsunuz




Güneş Kremi
Tatlı ayaklarla harika bir sabaha uyandınız mı? Artık yapmanız gereken tek şey dilediğiniz renkte ojenizi sürmek, varsa ayak aksesuarlarınızla kombininizi tamamlamak ve en önemlisi çıkmadan ayaklarınıza da güneş kremi sürmek. Hem pantolon giyorsanız eğer farklı renk oluşmasın hem de oranın derisi de güneşin zararlı ışınlarına maaruz kalmasın diye.



Güzel ayaklı günler dilerim J

3 yorum:

ordanburdan,

Çocuk neden başarısız olur ki?

03:24:00 aylin 1 Comments


Bu blogda sadece güzellik ile ilgili bilgiler paylaşmamaya karar verdim, istiyorum ki benim bildiğim, yeni öğrendiğim ve ilgimi çeken konuları sizinle paylaşayım.  Ben şu anda üniversitenin son sınıfına geçtim, bu yaz son yaz tatilim ve ardından 4. Yılıma gireceğim. Kpss sürecinde daha rahat olabilmek için kendi üniversitemden farklı bir üniversiteden yaz okuluna kayıt oldum ve aslında yaz okulu dolayısıyla pek yazamıyorum oysa her hafta bir yazı paylaşacağım ümidi vardı içimde. Ama artık böyle idare edin beni J Boş zamanlarımda benimle beraber yaz okuluna gelen sınıf arkadaşım zeynep ile çılgınlar gibi kpss için eğitim psikolojisi çalıştık hatta 1 haftada bir kitap bitirdik, ve gerçekten de verimli oldu bir kaç test çözerek iyice pekiştirebileceğimize eminim. Sonra derinlemesine konuları incelerken aslında bu zorunlu olarak çalıştığımız dersin ne kadar da hayatın içinden olduğunu fark ettik ve sürekli kendi yaşamlarımız geldi gözümüzün önüne.

Bizim Erikson diye bi psikoloğumuz var ve bu adamcağız oturmuş psikososyal bir gelişim kuramı hazırlamış bizlere,ayrıntısına inmeyeceğim tabi ben de uzmanı değilim ama,  bu adam aslında insanların hayat boyu çatışmalar yaşadığını ve bu çatışmaları başarı ile atlatanlarının kişiliğinin olumlu yönde geliştiğini sölüyor.  Yani karakterimizin oluşması daha bebeklikten başlıyor annemizin bize davranışı, ağladığımıza yanımızda olup olmaması bizim hayata karşı umutlu ve güvenli bir insan olup olmamamıza kadar etkiliyor. Yaşamımızın her döneminde bir çatışma yaşıyoruz ve bu çatışmalar bebeklikten yaşlılığa kadar devam ediyor.  Peki bu çatışmalar bizim okul başarımızı nasıl etkiliyor?

7-11 yaş aslında çocukların ileride başarılı olup olmayacağını belirleyen, planlı programlı çalışmayı öğrendiği, kendisine yönelik güzel duygular geliştirdiği dönemlerden biridir. Zaten bu döneme “başarıya karşı aşağılık duygusu çatışması”  demiş eriksoncuğum. Eğer bu dönemde çocuğa kendi potansiyelin ötesine görevler verilirse, başaramayacağı sorumluluklar yeklenirse ya da emek harcayarak yaptıkları ürünler (artık her neyse resim çizmiştir hikaye yazmıştır falan) takdie görnezse çocuk bir aşağılık duygusu içine girmeye başlayacaktır. “Zaten yaptıklarımı kimse beğenmiyor ben de yapmim madem.” Demeye başlar çocuk ve yavaş yavaş gerilemeye başlar. Bir önceki döneme geriler ve artık başarılı olamayacağına inanarak sadece oyun oynar ve hayal kurar. Aslında tam da bu nokta beni benden aldı. Bir anda geçmişte hafızamın derinliklerinde beni bekleyen bir anım çıkıverdi ortaya ve bu eriksonun ne kadar da haklı olduğunu gördüm.

Muhtemelen 2. Ya da 3. Sınıftaydım ve hatırlıyorum ki o gün bir etkinlik yapıyorduk, küçük beyaz kartonları kesip siyah fon kartonun üzerine yapıştırarak yapacağımız papatyaların taç yaprakları olacaktı onlar. Sonra da kendi takvimimizin mart ayı olacaktı o papatyalı siyah fon kartondan. Ben ilk bitirmek istemiştim ve bitirip gururla öğretmenime  gösterdim. O kadar gururlanmıştım ki ilk bitirdiğim için, hem de çok güzel olmuştu! Sonra verdim öğretmenime baktı bir kaç saniye, bana ne diyecek diye heyecanla bekledim. Peki öğretmen ne yaptı? Benim o kartonumu çevirip tüm sınıfa gösterdi ve >> Sırf hızlı bitirmek için Aylinikni kadar çirkin yapmayın bu çok kötü olmuş.<< dedi! O kadar şok oldum ki. Ve tüm sınıfın önünde. Herkes bana baktı ve ben de kendimi çok başarısız ve beceriksiz hissettim. Oysa çok seviyordum el işi ile uğraşmayı... Aslında öğretmenin orada göz önünde bulundurmadığı o kadar çok şey vardı ki , bir kere ben herkesten çok daha ufaktım, gelişimimi daha geç tamamlıyordum ve büyük ihtimal ile ince motor becerilerim, yani daha küçük kaslarım (parmaklarımdaki gibi) diğerleri kadar gelişmemişti – belki de o yüzden ona göre kötü kesmiştim papatyaların yapraklarını. Ama ne olursa olsun bir öğretmenin o şekilde davranmaması gerekirdi. Ve belki de o günden sonra yöneldim oyuna ve hayal dünyasına. Okuldan soğumuştum artık, öğretmenimin gözüne başarısızdım, beceriksizdim hatta tembeldim. O halde ben de bana yapıştırılan etiketi yaşamaya başlamıştım ve ilk okul döneminde çok başarısız bir öğrenci olarak geçirmiştim, beni tatmin eden tek şey oyun oynamak ve hayal kurmaktı...

Bilemiyorum size nasıl geldi bu hikayem. O ufacık olay beni nasıl etkilemişti. Ve ben sadece bir kişiyim, belki de her gün kaç öğretmen kaç bin çocuğu kendisini başarısız hissettirerek çocuğu hayatının sonuna kadar etkileyebilecek bir aşağılık duygusu yüklüyordur. Hatta sadece öğretmen değil, bunu aslında anne ve babalar da yapıyor.

Çocuklarınızı takdir edin, onalrı övün, onlara yapabileceklerinden zor görevler vermeyin. Bir insan bir şeyleri başarabiliyorsa, o zaman tüm insanların onu başarabilme potansiyeli vardır aslında. Ama her şey çocuklukta başlıyor. Her ne kadar öğretmenim başarısız olduğuma inandırmış olsa da bana, annem ve daha sonraki öğretmenlerim benim aslında “başarılı ve takdir edilesi, değerli” birisi olduğuma inandırıdı beni. Ve artık öğretmen olmama 1 yıl kaldı...

Umuyorum ki eğitimciler daha bilinçli, ebeveynler daha araştırmacı olur...  Siz siz olun, araştırın ve çoluğunuza çocuğunuza nasıl davrandığınıza dikkat edin. 

1 yorum: