Gezi,

Pamukkale Gezisi

08:19:00 aylin 6 Comments


Resimden zaten bariz birşekilde nereyi gezdiğim anlaşılıyor değil mi ? Yinede anlayamayanlar için baştan söyleyeyim. Bu yazıda pamukkaleye nasıl gidilir, pamukkalede ne yapılır, hierapolis nedir, hierapolis hakkında kısa bir tarihceden, yani kısacası pamukkale gezintimizden bahsedeceğim.



Isparta ve Aydından sevgili arkadaşlarım gelince,  zeynep ile beraber misafirlerimizi gezdirmeye karar verdik. Eh Denizli denince de ilk akla gelen Pamukkale Değil midir? Peki Pamukkaleye nasıl gidilir? Pamukkaleye ulaşım çok kolaydır. Denizli otogarının alt katına inmelisiniz, şehir içi otobüsleri oradan kalkıyor. Karahayıt dolmuşunu bulmanız yeterlidir, yaz döneminde 10 dakikda da bir dolmuş gidiyor. Dolmuş ücreti otogardan Pamukkale’ye 3.5 tldir.
Dolmuş sizi 25 dakika sonra pamukkaleye yakın bir yerde bırakacaktır ve böyle bir yoldan 3 dakika kadar yürüdükten sonra pamukkalenin kapısına ulaşıyorsunuz. Müze kartınız var ise zaten kartla girebiliyorsunuz, yoksa da müze kart fiyatı 40 tl (Öğrenciye 20 Tl) ve bu kart size bir yıl boyunca tüm müzelere ücretsiz bir şekilde girmenizi sağlayacaktır. Ayrıca İşbankası Maximum Kartları da müze kartı niyetine kullanabilirsiniz, ben öyle yaptım ve maximum kartım bir ay boyunca müze kartı işlevi görecek .


Pamukkaleye girdiğiniz an başlıyorsunuz zaten yalın ayak yürümeye, bazen kaygan oluyor dikkat edin. Ama sular o kadar güzel hissettiriyor ki, ve yerlerin farklı bir masaj etkisi var resmen insana iyi hissettiriyor. Tabi baya uzun tepeye doğru tırmanmaya başlıyorsunuz adeta. Bikinili almanlardan, elinden fotoğraf makinesini düşürmeyen korelilere kadar, ve bizim gibi öylesine gezmeye gelmiş türkler gibi envai çeşit insana rastlayabilirsiniz ama herkes kendi aleminde zaten. Çok öğle saatlerinde gelmemenizi tavsiye ederim biz 3 gibi gittik ve 3 saat baya gezmemize yetti. Size başka bir tavsiyem de şapkanızı ve gözlüğünüzü unutmayın.


Arada travertenlerin içinde yüzmeye çalışan ufak çocuklar görebilirsiniz. Biz bu tatlı çocuğa denk geldik ve ailesinden izin alarak fotoğrafını çektim. Sanırım en çok bu ufaklık pamukkalenin tadını çıkarıyordu. 



Pamukkalede baya bir yürüdükten ve manzarasının büyüsünün altında kaldıktan sonra artık travertenlerin bittiği müzelerin ve antik kentin başladığı noktaya ulaşıyorsunuz.


Biraz ileride bu havuz var, bu havuza giriş için ayrıca 32 lira ödemeniz gerekiyor. İnsanlar neden çılgın gibi hava 40 dereceyken bu 36 derece sıcaklığındaki havuza girmek istiyor sizce? Çünkü havuzun suyu sıradan su değilmiş. Cildi güzelleştiren, yaraları iyileştirne  çok şifalı bir suda yüzüyor bu insanlar, kimisi de afroditin güzelleşmek için sürekli yüzdüğü havuz olduğundan bahsetmiştir.


Sıradaki durağımız ise insana “bunları nasıl yapmışlar ya” dedirten hierapolis antik kent. UNESCO dünya mirasları listesinde yer alan bu kent antik çağlardan günümüze ulaşan en çarpıcı merkezlerden biri olma özelliği taşıyor. Hala bazı yerlerde kazılar devam ediyor ve yeni yeni bulgular elde ediliyor. Kesin bilgiler olmamakla beraber bir frigya kenti olduğu düşünülen hierapolisin isminin de Berrgama'nın efsanevi kurucusu Telephos'un karısı Amazonlar kraliçesi Hiera dan geldiği sanılmaktadır. Deprem kuşağı üzerinde de olduğu için günümüze ancak bu şekilde gelebilmeyi başarmıştır bu kent. Bu şehrin çok farklı özellikleri var ama, yolcuların yıkanarak şehre girmeleri için şehrin dışına bir hamam kurulmuş ,ve ayrıca 9.500 kişi kapasiteli bir tiyatros vardır. İnsanın aklı almıyor aslında. 95.000 100.000 kişinin burada yaşadığı var sayılmaktadır.


Biz Pamukkalede ve Hierapoliste çok eğlendik. Müzeleri ayrı bir güzeldi, bizim gittiğimizde hava da çok güzel esiyordu o yüzen gezmesi rahat oldu. Aşağıdaki güney kapısından girince kuzey kapısından çıktık ve hemen yol kenarında yine dolmuş bekledik. 5 dk sürmedi beklememiz yani ulaşım hiç sıkıntı değil. Yalnız dikkat edin kuzey kapısından çıkınca dolmuş ücreti 4 tl oluyor çünkü gerçekten çok uzakmış fark etmeden baya yürümüşüz.


Pamukkaleye nasıl gidilir, pamukkalede ve hierapoliste nasıl gezilir, neler vardır bunlardan kısaca bahsetmek istedim size sadece, umarım kendinizin gezip görme fırsatınız olur. Biz gerçekten çok eğlendik!

6 yorum:

dostlar,

Sesimi duyurabilmeyi dilerdim.

07:30:00 aylin 3 Comments


İsyan etmiyorum, ben isyan etmem ki , bilmem isyan etmeyi. Tek bildiğim üç gündür sol tarafımda yattığım, sol kalçamın kırık, sağ bacağımın çıkık olması ve çok canımın yanıyor olması. Sadece yatmak nasıl bir duygu bilir misiniz? Üç gündür sadece yatıyorum, ayağa kalkmak istesem de kalkamıyorum çünkü bacağım tutmuyor canım yanıyor, tuvaletimi yapmak gibi basit bir ihtiyacımı karşılamak o kadar yoruyor ve canımı yakıyor ki. Acı çekmeden tuvalete çıkabildiğinize, ayakta durabildiğinize ve yemek yemek için başkalarına muhtaç olmadığınıza şükretmelisiniz bence. Ama etmiyorsunuz değil mi? Çünkü her zaman gözünüz başka şeylerde, asla kıymetini bilemiyoruz sahip olduklarımızın değil mi? Yürümeyi özledim, kimseye muhtaç olmadan ayağa kalkmayı özledim.

Peki bu hale nasıl mı geldim? Yaz sıcağından bütün gün uyuyorum , o kadar yoruyor ki sıcaklar beni, en güzeli uyumak geliyor bana, haliyle geceleri uyku tutmuyor beni. Evdekiler ne kadar evden çıkmamamı istese de canım sıkılıyor geceleri, dolaşmaya çıkıyorum ben de, bazen arkadaşlarımla, bazen ise gecenin karanlığında dünyayı tek başıma keşfediyorum işte. O gece yanımda birisi var mıydı hatırlamıyorum, ama yollar tenhaydı, araba yoktu hiç, tenha olmasa araba olsa o kadar uzaklara gitmem ben korkarım çünkü arabalardan. İlk defa bu kadar uzaklara gittim, çok eğlendiğim de yalan değil. Ama artık eve dönmek istedim , içim sıkıldı bilmiyorum, saat de iki buçuk civarıydı zaten evdekiler merak etmiştir beni bir görüneyim en azından sonra tekrar çıkarım diye düşündüm. Zaten alışkınlar benim öyle görünüp tekrar gezmeye çıkmama. Yolun karşı tarafına geçiyordum ama birdenbire arkamdan beni bir şey vurdu, fırladım yanağımı kaldırım taşına çarptım. Tek hissettiğim feci bir acı. Bakamadım bile bana neyin çarptığını, zaten vurdu geçti bakmadı bile arkasına...

Saat gece iki buçuk, ben yol kenarındayım, sağ dişlerim kırıldı, o önemli değil de, bacaklarım tutmuyor ayağa kalkamıyorum. Kimse yok, tek başımayım. Saatler geçiyor ama kimse gelmiyor yardımıma, hala ayağa kalkamıyorum yol kenarında yatıyorum sabah oldu yanımdan arabalar geçiyor beni çiğneyecek diye korkuyorum ayağa kalkmaya çalışıyorum kalkamıyorum, yoldan gelen geçenler beni görüyor ama kimse yardım etmiyorum ben acı içinde kıvranmaya devam ediyorum.
Gözümü açtığımda oraya nasıl geldim bilmiyorum ama yol kenarında değilim en azından artık, kaldırımdaki bir ağacın altındayım. Birisi bana yardım mı etti yoksa kendim sürüklenerek mi oraya geldim bilmiyorum ama saatler geçti neredeyse akşam oldu, geceden beri yatıyorum kimse yardım etmiyor bana. Son gücümle ayağa kalkmaya çalışıyorum kalkamıyorum, bir ses duyuyorum “Ne oldu sana kim yaptı bunu?” diye ağlamaklı telaşlı bir ses, başımı bir kaldırdım evden biri. Cevap verdim ona beni lütfen götür burada bütün gün sıcakta acıktım susadım canım yanıyor, yanımdan geçip gidiyorlar korkuyorum dedim, beni anlayıp anlamadığını bilmiyorum ama hemen kucağına aldı ağlayarak. Bilmiyordu ki canımı yaktığını direndim canım yanıyor dedim anlamadı , dikkatli olmaya çalışıyor ama bir an önce de eve götürmek istiyor beni, baktım evin yolundayız artık direnmedim eve geleyim de canım yansın varsın.

Evde hemen yatırdılar beni, annem beni Aylin'in kucağında görünce hemen koştu Aylin'in arkasından.Sonra Merve geldi , ağladı Merve ne olmuş sana diye. Aylin beni gördüğünden beri ağlıyordu zaten. Bu kadar mı kötü görünüyordum bilmiyorum, ben de onlarla beraber ağladım canım yanıyor diye inledim defalarca . Annem ağzıma zorla su dökmeye çalışıyor ama dilim damağım o kadar kurudu ki artık yutkunamıyordum. Parmağıyla ağzımı damağımı biraz ıslattıktan sonra içmeye başladım. Şükrettim sonunda su vardı , yazın en sıcak gününde bütün gün asfaltın sıcağında yatmak beni çok yormuştu. Ama sonunda evdeydim ya, artık beni koruyacaklarını benim için ellerinden geleni yapacaklarını biliyordum.

Ertesi gün şehir merkezine götürdüler beni hastahaneye. Röntgen çekildi, canım yandı iğne vuruldum belki iç kanamam vardır diye. Ama Aylin ve annem yanımda olduğundan güvendim ve ses çıkarmadım. Röntgen sonuçları pek iç acıcı değildi. Sol kalçam kırık, sağ bacağım çıkıktı. Bu kırık zamanla iyileşirmiş de, çıkık için cerrahi müdahale lazım. Onu da anca Aydın, Afyon gibi cerrahilerde yapabiliyorlarmış. Bir de 1.500 Lira ameliyat ücreti istiyorlarmış. Ama ben kediyim, benim param yok ki? Benim verebileceğim tek şey biraz mutluluk, bazen sakar hareketlerimle güldürürüm, bazen gelir sırnaşır mayışırım, hayatınıza neşe katarım beni severseniz ben de sizi severim, kıymetinizi bilirim, verebileceğim tek şey bu. Benim can’ım hem bu kadar pahalı hem de bu kadar ucuz muymuş yani siz insanlar için?
Şu an kritik 72 saati geçtim, eğer iç kanamam durmamış olsaydı size bu yaşadıklarımı anlatıyor olamazdım. Bu arada bana çarpanlar da 16-17 yaşında meyhaneden çıkan yeni yetişen kendini erkekten sayan çoluk çocukmuş. Aylin’in kuzeninin arkadaşları geçen gün anlatmış da kediye çarptıklarını, oradan biliyoruz yani.

Siz beni konuşamıyor diye canım yanmıyor sanmayın. Bakın benim hayatım mahvoldu, ameliyat parası ödeyemeyeceğim için hayatımın sonuna kadar çıkık bir ayakla yaşamak zorunda kalacağım, ne zaman ayağa kalkmak istesem canım yanacak, çok titiz bir hayvan olduğumdan yattığım yere tuvaletimi yapamıyorum, ayağa her kalkmaya çalıştığımda geri düşünüyorum sahiplerim benim halimi gördükçe onların da içi gidiyor. Allah'tan sahiplerim var, evde bakılan bir kediyim de önüme geliyor yemeklerim, et suyu ile yoğurt ile ve vitaminler ile besleniyorum. Peki ya her gün araba çarpan ve acı çeke çeke ölen kardeşlerime ne olacak? Lütfen dikkatli kullanın arabalarınızı, çoluk çocuğa vermeyin, sarhoş araba kullanmayın, sesimizi çıkaramıyoruz dava açamıyoruz diye bize çarpıp geçmeyin. Benim canım yanıyor, sahiplerimin canı yanıyor. Anlatamıyorum ki derdimi de! Birazcık vicdanınız varsa, bir kediye bir köpeğe çarptığınızda alın veterinere götürün. Üç beş lira cebinizden çıkacak diye korkmayın, hatta eğer çarpma anında fotoğraf çeker tutanak tutarsanız bizim veteriner masrafımızı arabanızın sigortası bile karşılıyor! Lütfen, canım çok yanıyor, derdimi paylaşamıyorum, sahiplerim çaresiz. Dikkatli sürün, çevrenizdekileri bilinçlendirin, bana çok dua edin sahiplerim bir çaresini bulsunlar, Siz de sağlığınıza şükredin!




3 yorum:

ordanburdan,

Plaj Çantanda ne var?

07:35:00 aylin 16 Comments

Tüm kadınlar aynı olmadığı gibi, plaj çantaları da aynı değildir. Hepimiz farklı farklı olduğumuuza göre hepimizin farklı ilgileri var, peki bu durumda plaja götürdüklerimiz de farklı olmaz mı ?




1.    Tatil bahane, bakımlı olmak şahane diyen kadının çantası:
Bu kadın tatilde de güzelliğinden ödün vermez, zaten tatile de daha da güzelleşmeye, mümkün olduğunca güzel bir bronzluğa ulaşmaya gelmiştir ve bu yüzden güneş yağları eksik olmaz çantasından. Zaten ojesi bikinisi ile uyumludur, Saçı yıpranmasın diye bir adet saç bakım spreyi, doğal deniz kızı buklelerine ulaşmak için tuzlu-su saç spreyi, hatta belki de hazır güneşleniyorken saç renginin doğal bir güneş öpücüğü etkisi vermesi için saç rengi açıcı jeli vardır çantasında. Ayrıca takısı, gözlüğü, ve hatta bronzer allığı çantasında eksik değildir. Unutmayalım ki çoğu zaman moda dergisine de sahiptir kendileri.


2.       Yeter ki deniz, kum, güneş olsun çok eşyaya gerek yok diyen kadın:
İşte temel ihtiyaçları her zaman yanında olan, ne fazladan eşyası ne de eksik eşyası olan kadındır. Çantasına her şeyi sığdırır, ama aslında çok da eşyası yoktur.Genelde yanında bir adet kitabı, güneş kremi, gözlüğü, havlusu, ve plajda üstüne giymelik rahat bir elbisesi vardır. En ekstrem durumda bir şapkaya sahiptir, ama dediğim gibi, ekstrem durumlarda.




3.       Tatile değil, keşfetmeye geldim
İşte bu kadın yerinde duramaz, eevet tabii ki o da güneş kremini sürer sabah çıkarken ama 4 saate bir yenilemez çünkü zaten her anını dolu dolu yaşadığından aklına tekrar güneş kremi sürmek bile gelmez değil mi? Onun çantasında yüzme paleti, su gözlüğü hatta keşfettiklerini arkadaşları ile paylaşmak onlara göstermek için fotoğraf kamerası vardır. Her yerde harika selfie'ler çekindiğinden bu kadının instagram hesabını takip etmeniz onun keşfettiklerini sizin de keşfetmenizi sağlayacaktır. 





4.       Pamuk prensesgillerden olanlar
Pamuk prenses bembeyaz ten ile meşhurdu, ama eminim ki o asla güneş kremsiz dışarıya çıkmazdı, çünkü pamuk prenses gibi beyaz insanlara güneş’in daha büyük bir gıcıklığı var. Bilemiyorum neden, sanırım sevmiyor ya da hoşuna gidiyor beyazlara işkence etmek (ah annecim, bir esmer olarak ancak onun sayesinde anlıyorum sizin derdinizi) . İşte bir pamuk prenses kadar hassas olan bu beyaz insanların çantalarında milyonlarca farklı özelliğe sahip güneş kremi bulunur, büyük büyük şapkalar, omuzları kolları örten elbiseler, güneş sonrası yanık losyonları ve bepanthen. Ne bepanthen mi dedin diye sormayın, bilmeyenlere duyurulur bepanthen de güneş yanıklarına iyi geliyor. Bu beyaz kadınlar ,esmerler kadar özgürce güneşe çıkamadıklarından yanlarında okuyacak bir sürü şey vardır. Onlar için en iyisi yazın 4 – 5 ten sonra dışarıya çıkmaktır.



5.       Anadolu kadını plaj çantası
Anadolu kadını plaj çantası ne kadar komik bir isim de olsa, aslında o annemizin çantasıdır. İçinden asla bitmeyen krakerler, çerezler, kurabiyeler, meyveler ve hatta bazen bütün bütün karpuzlar, mutfak ürünleri, neredeyse çaydanlıklar çıkan bir plaj çantasına sahiptirler kendileri. Biz yüzerken adeta bir sahil güvenlik edasıyla radarlarını açar bizi takip eder, ne markası olduğunu bilmediğimiz güneş kremimizden sorumlu baş güneş kremi uzmanlarıdırlar ve gerçekten ne zaman acıkıp ne zaman susadığımızı bildiklerinden de her zaman bu çantaya da bu çantayı getiren kadına karşı da büyük bir saygı, sevgi ve minnet duyarız. Ayrıca her an bir bir yaralanma durumu için bepanthen krem, ve böcek ısırıklarına karşı ayrı bir merhemi vardır daima yanında. Büyüyünce hepimiz anadolu kadını plaj çantasına sahip olmak isteriz.

Peki sizin plaj çantanız nasıl ?





16 yorum:

ordanburdan,

Tatile çıkmadan önce aklınızda olması gerekenler

10:44:00 aylin 1 Comments





Evet biliyorum çoğunuz çoktan akın etti deniz kenarına , sahillere çoktan mis gibi bronzlaştınız denizin, havuzların tadını çıkardınız değil mi? Yinede benim gibi henüz gitmeyenler için bir kaç önerim var . Sonunda haftaya ben de gidiyorum ve ne yapmalı diye düşünürken aklıma yine bir kaç şey geldi.

1.    Yapılacaklar listesi 

Her sene mutlaka bir şey unutuluyor (dil fırçası, güneş kremi, mayo bikini!). Bazen aceleye geliyor tatil hazırlığı ve  en önemli ihtiyaçlarımızı unutuyoruz. Unutmamak için en iyi yöntem önceden bir liste hazırlamak. Unutmayalım unutturmayalım.

2.       Nemlendirici
Gençler, deniz kum güneş falan çok güzel de, o kadar kurutuyoruz ki cildimizi, eğer cildiniz kuruysa başlayın bir hafta öncesinden bacaklarınıza kollarınıza sürekli nemlendirici bir şeyler sürün, saçınıza nemlendirici maskeler yapın ki bir anda nemsizlikten tatil sonrasında saçlarımızı kesmek cildimizi de iyileştirmeye çalışmakla uğraşmayalım. Tatil öncesi haftasında nemlendirmeye önem verdiğimiz gibi tatil sırasında da nemendirmeye devam ediyoruz cildimizi. En azından yatmadan önce genel bakımımızı yapalım, öyle tatildeyim diye salmakla olmaz.

3.       Pelling Yapmayın 
Şu tatile gitmeden bir hafta önce son defa yapın sonra bir hafta boyunca ve tatil boyunca peeling yapmayın. “Ama denizde cildimiz soyuluyor” demeyin sakın bana, bol bol nemlendirici krem bol bol güneş kremi cildimizi kurutmayacağından soymayacak da şekerler. Şimdi peeling yapıp cildimizi soyarsak cildimiz hassaslaşır ve güneş asla affetmez.Hele bir de yanlışlıkla güneş kremini falan unutursanız gelecekte lekelenmiş bir cilt sizi bekler.


4.       Güneş kremini sadece sabah değil, 4 saate bir sürün
Yine bir genelleme yapacağım ama çevremdeki çoğu kişide bunu görüyorum. Sadece sabah çıkmadan güneş kremi sürmeyin. Bu uygulamayı tekrarlamanız lazım çünkü sadece 3 – 4 saat etkisi oluyor, siz 3 – 4 saat’e bir güneş kreminizi yenilemezseniz 4 saat sonra güneş yine cildimize zarar vermeye başlayacak.

5.       Güneşlenme Saati 
Bunun üzerine çok yazmama gerek yok,  saat 11-16 güneşe çıkmayın çıkanlara engel olun. Akşam güneş batarken güneşlenmek yüzmek çok daha sağlıklı. Yüzmek için de erken saatleri tercih edin , deniz tertemizken oh.

6.       Yanınızda acil durum ürünleriniz olsun
Ne bunlar? Cımbız, epilasyon aleti ya da ağda bezi, eğer güneş yanığı olursanız rahatlatıcı jel, güneşli saatlerde dışarı çıkmanız gerekirse uzun kollu rahat bir kıyafet, güneş gözlüğü vs aklınıza gelecek her şey işte.

7.       Ufak bir tüyo 
Biten büyük kutusu olan bir şampuanınız varsa o kutuyu üstünden kesin ve plajdayken değerli eşyalarınızı ufak tefek bozuk paralarınızı hatta telefonlarınız sığıyorsa telefonlarınızı bile içine koyabilirsiniz. Ne olur ne olmaz güvenli olmada yarar var, eğer birisi çantanızı karıştırırsa şampuan kutusuna bakmak hemen aklına gelmez herhalde

8.       Ev’inizi unutmayın
Buzdolabını boşaltmayı, camları kapıları kilitleyip kapatmayı, acil durumlar için güvenilir birisine anahtar bırakmayı, evde değerli eşya varsa kaldırmayı unutmayın.

9. (Yazar tarafından tatil sırasında eklenen bir madde, ÖNEMLİ)Ey sevgili okurlar, başımıza gelen talihsiz olaya bakın. Kuşadasında denize kanalizasyon sızıntısı olmuş, sahil boyunca şerit çekmişler denize girmek yasak! Bence tatile gitmeden önce olası sızıntıları, sıkıntıları araştırın göz önüne alın :) Biz gelmeden bir dün önce olmuş şimdi ise otelin minicik havuzunda kendimize denizde yüzüyor imajı veriyoruz :) 


Kafanız rahat tatiliniz güzel olsun 


Sevgilerle, Aylin

1 yorum: