ordanburdan,
Çocuk neden başarısız olur ki?
Bu blogda sadece güzellik ile ilgili bilgiler paylaşmamaya
karar verdim, istiyorum ki benim bildiğim, yeni öğrendiğim ve ilgimi çeken
konuları sizinle paylaşayım. Ben şu anda
üniversitenin son sınıfına geçtim, bu yaz son yaz tatilim ve ardından 4. Yılıma
gireceğim. Kpss sürecinde daha rahat olabilmek için kendi üniversitemden farklı
bir üniversiteden yaz okuluna kayıt oldum ve aslında yaz okulu dolayısıyla pek
yazamıyorum oysa her hafta bir yazı paylaşacağım ümidi vardı içimde. Ama artık
böyle idare edin beni J
Boş zamanlarımda benimle beraber yaz okuluna gelen sınıf arkadaşım zeynep ile
çılgınlar gibi kpss için eğitim psikolojisi çalıştık hatta 1 haftada bir kitap
bitirdik, ve gerçekten de verimli oldu bir kaç test çözerek iyice
pekiştirebileceğimize eminim. Sonra derinlemesine konuları incelerken aslında
bu zorunlu olarak çalıştığımız dersin ne kadar da hayatın içinden
olduğunu fark ettik ve sürekli kendi yaşamlarımız geldi gözümüzün önüne.
Bizim Erikson diye bi psikoloğumuz var ve bu adamcağız
oturmuş psikososyal bir gelişim kuramı hazırlamış bizlere,ayrıntısına
inmeyeceğim tabi ben de uzmanı değilim ama,
bu adam aslında insanların hayat boyu çatışmalar yaşadığını ve bu
çatışmaları başarı ile atlatanlarının kişiliğinin olumlu yönde geliştiğini
sölüyor. Yani karakterimizin oluşması
daha bebeklikten başlıyor annemizin bize davranışı, ağladığımıza yanımızda olup
olmaması bizim hayata karşı umutlu ve güvenli bir insan olup olmamamıza kadar
etkiliyor. Yaşamımızın her döneminde bir çatışma yaşıyoruz ve bu çatışmalar
bebeklikten yaşlılığa kadar devam ediyor.
Peki bu çatışmalar bizim okul başarımızı nasıl etkiliyor?
7-11 yaş aslında çocukların ileride başarılı olup
olmayacağını belirleyen, planlı programlı çalışmayı öğrendiği, kendisine
yönelik güzel duygular geliştirdiği dönemlerden biridir. Zaten bu döneme
“başarıya karşı aşağılık duygusu çatışması”
demiş eriksoncuğum. Eğer bu dönemde çocuğa kendi potansiyelin ötesine
görevler verilirse, başaramayacağı sorumluluklar yeklenirse ya da emek
harcayarak yaptıkları ürünler (artık her neyse resim çizmiştir hikaye yazmıştır
falan) takdie görnezse çocuk bir aşağılık duygusu içine girmeye başlayacaktır.
“Zaten yaptıklarımı kimse beğenmiyor ben de yapmim madem.” Demeye başlar çocuk
ve yavaş yavaş gerilemeye başlar. Bir önceki döneme geriler ve artık başarılı
olamayacağına inanarak sadece oyun oynar ve hayal kurar. Aslında tam da bu
nokta beni benden aldı. Bir anda geçmişte hafızamın derinliklerinde beni
bekleyen bir anım çıkıverdi ortaya ve bu eriksonun ne kadar da haklı olduğunu
gördüm.
Muhtemelen 2. Ya da 3. Sınıftaydım ve hatırlıyorum ki o gün
bir etkinlik yapıyorduk, küçük beyaz kartonları kesip siyah fon kartonun
üzerine yapıştırarak yapacağımız papatyaların taç yaprakları olacaktı onlar.
Sonra da kendi takvimimizin mart ayı olacaktı o papatyalı siyah fon kartondan.
Ben ilk bitirmek istemiştim ve bitirip gururla öğretmenime gösterdim. O kadar gururlanmıştım ki ilk
bitirdiğim için, hem de çok güzel olmuştu! Sonra verdim öğretmenime baktı bir
kaç saniye, bana ne diyecek diye heyecanla bekledim. Peki öğretmen ne yaptı?
Benim o kartonumu çevirip tüm sınıfa gösterdi ve >> Sırf hızlı bitirmek
için Aylinikni kadar çirkin yapmayın bu çok kötü olmuş.<< dedi! O kadar
şok oldum ki. Ve tüm sınıfın önünde. Herkes bana baktı ve ben de kendimi çok
başarısız ve beceriksiz hissettim. Oysa çok seviyordum el işi ile uğraşmayı...
Aslında öğretmenin orada göz önünde bulundurmadığı o kadar çok şey vardı ki ,
bir kere ben herkesten çok daha ufaktım, gelişimimi daha geç tamamlıyordum ve
büyük ihtimal ile ince motor becerilerim, yani daha küçük kaslarım
(parmaklarımdaki gibi) diğerleri kadar gelişmemişti – belki de o yüzden ona
göre kötü kesmiştim papatyaların yapraklarını. Ama ne olursa olsun bir
öğretmenin o şekilde davranmaması gerekirdi. Ve belki de o günden sonra
yöneldim oyuna ve hayal dünyasına. Okuldan soğumuştum artık, öğretmenimin
gözüne başarısızdım, beceriksizdim hatta tembeldim. O halde ben de bana
yapıştırılan etiketi yaşamaya başlamıştım ve ilk okul döneminde çok başarısız
bir öğrenci olarak geçirmiştim, beni tatmin eden tek şey oyun oynamak ve hayal
kurmaktı...
Bilemiyorum size nasıl geldi bu hikayem. O ufacık olay beni
nasıl etkilemişti. Ve ben sadece bir kişiyim, belki de her gün kaç öğretmen kaç
bin çocuğu kendisini başarısız hissettirerek çocuğu hayatının sonuna kadar
etkileyebilecek bir aşağılık duygusu yüklüyordur. Hatta sadece öğretmen değil,
bunu aslında anne ve babalar da yapıyor.
Çocuklarınızı takdir edin, onalrı övün, onlara
yapabileceklerinden zor görevler vermeyin. Bir insan bir şeyleri
başarabiliyorsa, o zaman tüm insanların onu başarabilme potansiyeli vardır
aslında. Ama her şey çocuklukta başlıyor. Her ne kadar öğretmenim başarısız
olduğuma inandırmış olsa da bana, annem ve daha sonraki öğretmenlerim benim
aslında “başarılı ve takdir edilesi, değerli” birisi olduğuma inandırıdı beni.
Ve artık öğretmen olmama 1 yıl kaldı...
Umuyorum ki eğitimciler daha bilinçli, ebeveynler daha araştırmacı olur... Siz siz olun, araştırın ve çoluğunuza çocuğunuza nasıl davrandığınıza dikkat edin.
Kesinlikle öğretim aşamasında, eğitimin bir zorunluluk olması gerektiğini bilmeyenler o kadar fazla ki, seçici olmak lazım ama bu da çok zor artık.Çocukken duyduklarımız daha etkili oluyor.Ellerine sağlık!
YanıtlaSilBize de bekleriz, sevgilerle