kültür,

Alex Lewisin Sıra Dışı Hayatı

12:07:00 aylin 1 Comments

Tam da şu sıralar hayatım istediğim gibi gitmiyor diye dert yanıyordum herkese. Üniversiteden mezun olalı daha 5 ay olmuştu, kpssye girmek, atanmaya çalışmak, iş aramak beni (kendimce) çok yıpratmıştı. Yüksek lisansa başlamıştım ve alanım beni zorluyordum. Ne yüksek lisanstan istediğim verimi alabiliyordum ne de tamamen kendimi çalıştığım işe veriyordum. Hava her zaman soğuk, bulutlar her zaman gri gibiydi.Hiç arkadaşımın olmadığı bir şehirde yapayalnız hissediyordum ve bir türlü alışamamıştım düzene. Eski rahat öğrenci yaşantımı özlüyordum, devletin güzel bir okuluna atanan arkadaşlarımın profillerini stalklayıp onların mutluluğuna gıpta ediyordum. Hatta tam da bu gün kendime depresif meyillerime dair teşhis koymuştum. Kısacası memnuniyetsizliğin nirvanasını yaşıyordum şu sıralar.



Okuldan çıkıp odama çekildiğime hepimizin yaptığı gibi facebook'u açıp değişik videoları izledim. derken şu belgesel fragmanına denk geldim:



İki yıl öncesine gayet sıradan bir hayatını olan Lewis ailesi, bir gece Alex'in soğuk algınlığına yakalandığını sanmasıyla hastaneye yatırılması ve aslında o sırada toksin şok sendromu yaşıyor olması ( yani bir tür bakterinin vücüda yayılması) sonucunda kolarını, bacaklarını ve yüzününün yarısını kaybetmiştir. Rorahatsızlığın ilk günlerinde doktorlar tarafından sadece %3 lük bir yaşama şansı verilmiştir. Fakat her şeye rağmen hayatta kalmaya başaran Alex'in bundan sonraki hayatı öncekinden oldukça farklı olmaya başlamıştır.


Bu belgeselde en üzüldüğüm bölümlerden biri, Alexin oğlunun, babasının kendisini öpmesine izin vermemesiydi. Sadece sarılmaya izni vardı babasının. "Only hugs, no kisses" diyordu oğlu . Bu benim içimi param parça etti.

Elimizi saçımızda gezdirmemiz, giyinebilmemiz bile bir nimet. Kendime o kadar kızıyorum ki, şu memnuniyetsizliğimize, sahip olduklarımıza değil de, sahip olmadıklarımıza odaklanmamıza kızıyorum. Şu anda parmaklarım klavyenin üzerindeki tuşlara basıyor. onları hissedebiliyorum. bu bile şükür sevinci.

Kendinize gelin ve sorgulayın, şükredin. "The Extraordinary Case of Alex Lewis" i mutlaka izlemelisiniz.  İzleyin ve ilham alın.

Bu arada yazımı bitirmeden önce şunu da belirtmek istiyorum, hangisinin beni daha çok etkilediğine karar veremiyorum resmen, Alex'in çabaları mı, yoksa karısının fedakarlığı mı? Belgeseli izleyeniniz varsa yorumlarınızı bekliyorum.



You Might Also Like

1 yorum:

  1. Bu belgeseli henüz bitirdim ve buraya bir kaç bir şey yazmak istedim. Etkilendiğim bir çok kısım oldu ama alex in hiç bitmeyen umudu ve eşinin fedakarlığı en çok etkileyenlerdi sanırım. Söylediğin gibi olmayan şeylere odaklanmaktan elimizdekilerin kıymetini bir türlü anlamıyoruz şükretmiyoruz. Tabi şu durum için de üzülüyorum ve kendime kızıyorum illa şükür için böyle şeyler mi görmemiz, izlememiz lazım ya da izlerken iyi ki bu durumda değilim diyerek mi izledim acıdım mı, bu durumda beni en çok üzen ve bir çok insanı da üzüp düşündürmesi gereken bir konu. Sonuç olarak alex in ve ailesinin bu sabrı ve fedakarlığı karşısında hayran kaldım ve gözyaşları eşliğinde izledim kesinlikle izlenmesi gereken bir belgesel

    YanıtlaSil